KÜRESEL GÜÇLER’in BOR HAYALİ

KÜRESEL GÜÇLER (Rio Tinto)’in BOR Hayali

AMAÇ

Rio Tinto Şirketi, Ülkemizin sahip olduğu bor madeni kaynaklarını ele geçirmek için yabancı sermayeyi teşvik kanunundan yararlanma amacıyla 1955 yılında Türk boraks A.Ş’yi kurar. Zamanın hükümeti bor üzerinden çevrilen oyunun farkındalığı ile TBMM’de Bor Mineralleri Arama Komisyonu kurulmasını sağlar. 1978 yılında çıkarılan “2172 Sayılı devletçe işletilecek madenler hakkındaki” Kanun gereğince bor madenleri devletleştirilir. 6309 Sayılı Maden Kanununa göre Sahalann eski sahip­lerine de işletme tesisleri için tazminat ödenir.

Böylece, Bor madenlerimiz üzerinde, yabancı sermayenin 120 yıllık egemenliğine kesin olarak son verilmiş ve ülkemiz için büyük önem taşıyan Bor, Eti Maden İşletmeleri’ne verilerek  bor Madeni Millileştirilmiştir. Bunun üzerine Rotshcild Ailesi, Türkiye BOR madenlerinin üçüncü şahıslar eliyle işletilmesini yasal hale getirmek için Rio Tinto şirketinin merkez ofisinde ülkemizde operasyon ve Lobi faaliyetlerinde bulunacak bir merkez oluşturur.

Rio Tinto şirketi, ABD’ndeki bor kaynaklarının tek sahibidir. Ancak buradaki Bor yataklarının tükenmekte olması nedeniyle Türkiye’deki bor madeni yatakları  kendileri için vazgeçilmez bir kaynaktır. Çünkü; Dünya bor piyasasınında tekel durumunda olan Rio Tinto şirketi böyle bir hammadde alanını kontrol etmek istemektedir.

Şu anda; Bor üretim ve işletim yetkisine sahip Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü  özelleştirme amacıyla TVF bünyesine alınmıştır. Görülüyor ki AKP İktidarı, bu stratejik ürünlerimizi küresel güçlere teslim etme amacındadır.

CUMHURIYET DÖNEMİ

“Dünya rezervlerinin %72’sine sahip olduğumuz Bor madenini 1889 yılından bu yana sömüren Rio Tinto şirketine AKP İktidarı tarafından yeni imtiyazlar verilmek istenmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ülkemiz Bor üretiminin %7’si oranında ve sadece ham maddesinden yararlanmaktadır.

Ancak; Bor ve diğer madenlerimizi sömüren yabancı şirketlerin tüm ruhsatları M. Kemal Atatürk tarafından 1923 yılında iptal edilerek bu küresel şirketlerin sömürü düzeni ortadan kaldırılmıştır.  Yerli ve milli maden politikası, 1923 yılın da İzmir İktisat Kongresi’nde “yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarımızı kendimiz işleteceğiz” ilkesiyle karar altına alınmıştır.

12.Nisan.1925 yılında çıkarılan 608 sayılı kanunla Türkiye’de madenleri işletmek isteyen şirketlerin sermayesinin %51’inin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olması şartı getirilmiş ve 26.Mayıs.1929 yılında  yapılan düzenleme ile madenlerde “%51 T.C vatandaşı” şartı yerine  madenler “Türk şirketlerine ihale olur” şartı getirilmiştir.

Atatürk’ün 1935 yılında kurduğu Etibank, 1950’lerde borasit madeniyle ilgilenmeye başladı. Etibank, 1958 yılında  bor yataklarına ciddi yatırımlar yaparak, 1960  yılında bor üretimine başlamış ve Üretimi oldukça  kısa bir sürede 97.5 tona yükseltmiştir.

1964 yılında Bandırma Boraks ve Asit Borik Fabrikalarının temeli atıldı. 1978 yılında çıkarılan 2172 Sayılı kanun “Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun” ile tüm bor sahaları Etibank’a devredilerek bor madenleri kamulaştırılmıştır.

ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü; Yer altı kaynaklarımız arasında stratejik bir öneme sahip BOR madenin üretim ve işletmesini yapmaktadır.

Bor madeninin en önemli özelliği HİDROJEN DEPOLAYAN ELEMENT OLMASIDIR. Dünyanın 2030 sonrası yıllarda elektrikli ve hidrojen gücü ile çalışan motorlara geçiş yapılacağı öngörüsü, Küresel güçlerin ilgisinin bu madene yönelmesini sağlamıştır.

 AKP DÖNEMİ

16.Haziran.2005 tarihinde Avustralya’da yapılan ve Bakan Kürşat Tüzmen tarafından imzalanan   Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının ekindeki 10.Maddesi; BHP-Billiton’un “Türkiye’nin bor madenlerinin zenginleştirilmesine talip olduğunu, Türkiye’de bu amaçla yatırım yapmak istediğini” belirten bir ifade yer almaktadır.

Anlaşmanın; “Avustralya Hükümeti’nin anlaşmayı imzalamasının nedenleri” başlıklı bölümünde yer alan 10. Maddede Türkiye’de potansiyel bir yatırımcı olan BHP-Billiton’un, dünya bor rezervlerinin %72’ni elinde bulunduran Türkiye’nin bu madenlerinin işletilmesi ve pazarlaması konusunda uzun dönemli planlar hazırladıkları belirtilmiştir.

Petrol ve enerji alanlarında dünya devlerinden olan BHP-Billiton firması, 90 milyar dolar mal varlığı ile ABD sermayeli Rothschild ailesine ait Anglo-Amerikan kökenli Rio Tinto şirketinin Avustralyadaki uzantısı durumundadır.

Bu anlaşma Kasım 2005 tarihinde Avustralya’yı ziyaret eden Başbakan Erdoğan tarafından da parafe edilmiştir. Daha sonra Bakanlar Kurulu’nca 25.5.2009 tarihinde imzalanmış ve 2009/15032 sayılı karar olarak kayıtlara geçmiştir.

Bu kararda ilginç olan Avustralya Dışişleri Bakanlığı web sayfasında yayınlanan imzalı anlaşma metninin eklerinin TBMM ve Dışişleri Bakanlığı web sayfasında bulunmayışıdır.

AKP iktidarınca son yıllarda 2840 sayılı yasada bazı düzenlemeler yapılması gündeme getirilmekte ancak nihai karar aşaması ertelenmektedir. Bilindiği gibi 2840 sayılı yasa bor rezervlerinin işletmesinin devlet eliyle yapılmasını öngörmektedir.

Oysa; Yasada yapılması önerilen değişiklikle, bor rezervlerinin ve üretim tesislerinin özel sektör tarafından işletilmesi sağlanacaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından imzalanmasını takiben Başbakanlığa iletilen 2840 sayılı kanunda değişiklik yapılmasına dair teklif 5.Mart.2012 tarihinde Başbakan’ın imzasıyla TBMM Başkanlığı’na iletilmiştir.

Bu değişiklik teklifi; “2840 sayılı kanunun mevcut 2. maddesine eklenen fırkada “Bu madenlerin üretilmesi ve zenginleştirilmesi, ticari, teknik ve ekonomik sebeplerle ürünün mülkiyeti ruhsat sahibinde kalmak üzere 4734 sayılı KİK (Kamu İhale Kanunu) hükümleri çerçevesinde ihale edilmek suretiyle üçüncü şahıslara gördürülebilirler. Şeklinde düzenlenmiştir.

Kanunun gerekçesi de şu şekilde izah edilmektedir;

  • Uygulamadaki bir takım farklılık ve tereddütleri gidermek,
  • Bor, Uranyum ve Toryum madenlerinin üretim ve zenginleştirme aşamasında günün teknolojisine uygun üretim yöntemlerinin uygulanabilmesini sağlamak ve
  • Üretim maliyetlerini düşürebilmek için bir kısım işlerin hizmet alımı yoluyla gerçekleştirilmesine imkan tanınmaktadır.

En büyük doğal zenginliğimiz olan bor madeninin gözlerden uzak tutulan bir yasa değişikliği ile sessizce yeniden gündeme getirilmesi, ülkemizde küreselleşme ve liberalleşme rüzgarları altında özelleştirilmemiş tek alan olan bor madenlerimizin küresel tekellere devredilmesi sonucunu doğuracaktır.

 

AKP, bu yasa değişikliği ile bor üretiminin özel sektör eliyle yapılmasının önündeki engelleri kaldırmakta ve özel sektörün üreteceği bor ürünlerine de devletçe alım garantisi vermektedir. 2840 sayılı yasada yapılmak istenen bu değişiklik ile bor, toryum ve uranyum madenlerinin üretiminin özel sektör eliyle yapılmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Bu kanun teklifinin yasalaşması halinde, diğer özelleştirmelerde olduğu gibi işletme hakkının devredilmesinin bor madeni için de yolu açılacak ve yıllardır yapılamayan “bor madenlerinin özelleştirilmesi” gerçekleşmiş olacaktır.

SONUÇ

ABD’nin, Küresel şirketleri tarafından 130 yıldır işletilen kendi bor rezervleri tükenmekte olduğu için Küresel güçler; Türkiye’deki bor yataklarının sahibi olmak istemektedir. Çünkü; tıptan uzay teknolojisine kadar her alanda kullanılmakta olan bor madeni, Geleceğin enerji kaynağı olarak görülmektedir.

Bunun için Küresel güçler; Türkiye’yi, Irak gibi işgal etmek üzerine geliştirilmekte olan politikalar ile ülkemiz üzerinde provokasyonlar yapması gayet doğal sayılmaktadır.

Türkiye’nin stratejik konumu, çevremizdeki enerji kaynaklarının yoğunluğu ve küresel ısınma sonucu geleceğin petrolü kabul edilen su kaynaklarının (Dicle, Fırat vs.) ülkemizdeki varlığı Küresel güçlerin çift yönlü planlamaları dün vardı bugün hızlanarak devam etmektedir. Bu uğraşları amaçlarına ulaşmak için hep olacaktır. Bu nedenle her türlü atraksiyona karşı uygulanacak stratejik bir planlamamızın olması büyük önem arz etmektedir.

Türkiye’nin Ortadoğu planlarına nereden bakarsanız bakın; AKP İktidarının, PKK ve yıllarca birlikte hareket ettikleri darbeciler (FETÖ) ve özellikle bu örgütlerle kol kola olan küresel güçlerle uğraşması yerine bu güçlerin esiri olmuştur. (Ortadoğu bölgesi için Stratejik bir devlet planlaması var mı? Bence yok. Onun için salatalığı ortaya koyanlara tuz vermek için koşuyorlar.)

 Enerjinin Görünmeyen Yüzünün; Siyaset, Hatta kirli ve kanlı siyaset olduğu asla unutulmamalıdır.

DOĞRU PARTİ; Küresel güçlere bağımlı ve bağlantılı tüm uygulamalarla birlikte, Enerji konusunda da ülkemiz menfaatlerinin korunup, kollanması noktasında Cumhuriyetin kurucu değerleri doğrultusunda atılan adımlarla, Enerji ve Madenciliğin Ülkemizde BAĞIMSIZ ve BAĞLANTISIZ olmasının teminatı olacaktır.

Selam ve Saygılarımla

Cezmi Orkun

Yorum bırak