KANAL İSTANBUL=RANT

KANAL İSTANBUL = RANT
AKP Genel Başkanı; İstanbul Kanal Projesinin temelini Haziran.2021 sonunda atacağını ifade etmiştir. Projenin mali tutarı 75 milyar lira ile 125 milyar lira(25 milyar dolar) olarak hesaplanıyor. Ancak; Amortisman süresi bilinmiyor, kanal ömrü 100 yıl olarak belirtiliyor(Maliyetin en az 3 kat artacağını tahmin etmek zor değil).

TBMM’de 26.Temmuz.2018’de kabul edilen bedelli askerliğe yönelik düzenlemenin de olduğu torba kanun ile Kanal İstanbul ve benzeri su yolu projeleri YİD(yap-işlet-devret) modeli kapsamına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi’nin, YİD modeli kapsamına alınmasına imkan tanıyan kanun maddesinin iptal istemini oy birliğiyle reddetmiş ve buna ilişkin kararın gerekçesi 12.02.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Resmi Gazetede 20.Mart.2021 günü yayımlanan Bazı Yatırım ve Hizmetlerin YİD Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanuna geçici madde(EK) eklenerek Kanal İstanbul projesine devlet garantisi verilmiştir.

Ben Deniz Ulaştırma eski Genel Müdürü olarak bu projenin gerekliliğini ve önceliğini gerektiren bir gerekçe göremiyorum. Çünkü; ÇED(Çevre Etki Değerlendirme) Başvuru Dosyasındaki bilgilere göre Kanal İstanbul’un amacı, İstanbul Boğazı’ndaki tehlikelerin önlenmesi ve İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğinin azalmasını sağlayacak alternatif güzergâhın oluşturulması olarak belirtilmiştir. ÇED raporunda ileri sürülen bu gerekçeleri birlikte irdeleyelim;

İstanbul Boğazı Mevcut gemi trafiği; İstanbul Boğazı Gemi Geçiş İstatistikleri verilerine göre (DTO Denizcilik Sektör Raporu 2020) ÇED Başvuru Dosyasında iddia edildiği gibi Boğazda geçen gemi sayısında, artış değil azalma vardır. 2007 yılında 56.606 adet ve 2019 yılında 41.112 adet gemi geçişi olmuştur(%27.4 azalma), Tanker geçişlerinde ise 2007 yılında 10.054 adet ve 2019 yılında 8.957 adet tanker geçişi olmuştur(%11 azalma).

Eğer boğazlardaki trafiği azaltmak gerekçe olarak ileri sürülüyorsa yukarıdaki veriler bu gerekçeyi tamamen geçersiz kılmaktadır. Çünkü; 2007 ile 2019 gemi geçişlerinde %27.4, tanker geçişlerinde ise aynı yıllar için %11 oranında bir azalış görülmektedir. Gemi tonajlarının artması nedeniyle İstanbul boğazındaki trafik her geçen yıl azalmıştır, azalmaya da devam edecektir.

İstanbul Boğazındaki Tehlikenin önlenmesi; Eğer boğazların güvenliğinin sağlanması gerekçe olarak ileri sürülüyorsa bu da tamamen yanıltıcı ve gerçekle ilgisi olmayan bir husustur. Çünkü; boğazlardaki olası güvenlik problemleri kanal İstanbul’da da olacaktır.

Değerli vatandaşlar, 20 yıldır ülkemizi yönetmesi için desteğinizi esirgemediğiniz AKP İktidarı ve yöneticilerinin, Haziran sonunda temelini atıyoruz dediği Kanal İstanbul’un tek gerekçesi kalıyor oda, PAYDAŞ/YANDAŞ’ lar için yeni bir rant kaynağı yaratmaktır. Çok daha öncelikli problemlerimiz ortada dururken bu projeye öncelik tanınmasının bir başka anlamı olamaz. Bu proje bir rant projesidir.

Bu projenin birçok ülkeyi de etkileyebileceği ve;
⦁ Montrö Sözleşmesi,
⦁ Türkiye’nin taraf olduğu BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi,
⦁ Bern Sözleşmesi (Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma),
⦁ Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir.
⦁ Avrupa Peyzaj Sözleşmesi (Floransa Sözleşmesi) ve
⦁ BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Gibi uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülükler de gündeme getirilecektir.

Boğazlar Ege ve Karadeniz’i birbirine bağladığı için uluslararası su yolu mahiyetindedir. Bu niteliği nedeniyle Türk Boğazlarından geçiş ulusal değil, uluslararası düzenlemelere tabidir ve düzenlemelerden kaçış imkansızdır. Montrö sözleşmesi, Türkiye’yi ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri koruyan bir sözleşmedir.

Kanal İstanbul projesi ile İstanbul Boğazı’nın baypas edilmesi sağlanacak ve ardı sıra Marmara Denizi’nden saros körfezine ikinci bir kanal projesi ile Çanakkale boğazının baypas edilmesi gündeme gelecektir. Böylece Montrö Boğazlar Sözleşmesinin baypas edileceği düşünülmektedir!

Kanal İstanbul ÇED Raporunun 1446. Sayfası, B6-168, 6.28.2. Genel Değerlendirme başlığı altında 2.paragraf şunu öngörmektedir;
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, iki ulusal boğaz ile bir iç denizden oluşan yaklaşık 164 millik bir deniz alanında uğraksız geçişi düzenlemektedir. Kanal İstanbul geçişleri ile Marmara Denizi ve Ege Denizi arasında inşa edilebilecek  Zincirbozan-Gelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması düşünülmelidir.

İfadesi Çanakkale Boğazı’na alternatif bir başka kanal açılmasının AKP tarafından planlandığını göstermektedir. Yani Ege’den Marmara Denizi’ne Çanakkale Boğazı’nı baypas ederek Ege Denizi Saros Körfezi ile Marmara Denizi arasında yeni bir kanal yapımı planlanmıştır.

Peki burada amaç ne olabilir, Montrö Boğazlar Sözleşmesi çöpe atılırsa Türkiye’yi ne bekliyor sorularımı bu konuda Uluslararası Hukukçu, Partimiz Sözcüsü ve Dış İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Haluk Günuğur büyüğüme aktardım. Sayın Günuğur siyasal, sosyal ve hukuksal açıdan değerlendirerek özetle;
⦁ Bu Projenin tek amacının rant sağlamak olduğu,
⦁ Montrö Sözleşmesi sadece boğazları değil Marmara Denizini de kapsamaktadır. (“Boğazlar” genel deyimiyle belirtilen Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz Boğazı’ndan geçişi ve gemilerin gidiş-gelişini (ulaşımı) ifadesi sözleşmenin amacıdır.) Yani; Çanakkale ve İstanbul boğazını baypas etseniz bile Marmara denizine girdiğiniz an Montrö Sözleşmesi kurallarına uymanın zorunlu olduğu,
⦁ Montrö Sözleşmesi çöpe atılırsa sorunuza ise atılamaz asla atılamaz diyorum. Çünkü böyle bir talebin oy birliği şartı aranması nedeniyle başta Rusya’nın itirazı söz konusudur. Rusya’nın Karadeniz’de ABD’nin kurmayı planladığı bir askeri deniz üssünün oluşmasına izin vermesinin mümkün olmadığını, dile getirdi.

⦁ Tüm bunlara rağmen sözleşme dışı bir davranışın gerçekleşmesi halinde 3.Dünya savaşının tohumunu ekmiş olursunuz. Böyle bir durumu tahayyül dahi etmek istemiyorum, dedi.

Sayın hocamın belirttiği hususlara aynen katıldığımı belirtiyor kendisine teşekkür ediyorum.

Yani sen Hukuku tanımazsan Hukuk seni tanımaya mecbur kılar. Peki, DOĞRU PARTİ olarak bu projenin stratejik konumdaki ülkemizin güvenliğini tehlikeye atacağını belirtiyorsunuz siz hukuki olarak ne yaptınız diye sorabilirsiniz. Hemen cevaplamak istiyorum;

Partimizin 26.Ağustos.2020 yılında kurulması nedeniyle bahse konu projenin yargıya taşınması hukuki olarak mümkün olmamıştır. Ancak; İBB, Barolar, Odalar, TMMO ve diğer STK’ların açmış olduğu davalara DOĞRU PARTİ Müdahil olarak katılacak ve sonuç kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ayrıca;

AKP İktidarı yöneticilerini,
⦁ İstanbul Kanalı için “Kanal Geçiş Tüzüğü veya Sözleşmesi” gibi yeni bir hukuki düzenleme mi yapılacak? Bu düzenleme gerekli desteği alacak mı?
⦁ İstanbul Kanalı’nda bir tanker kazası olursa hangi hukuk kuralları uygulanacak?
⦁ İstanbul Kanalını kullanan geminin Çanakkale Boğazı’ndan geçişi, Montrö kapsamında olacağından Türkiye, Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler veya diğer ülkelerin açacağı uluslararası hukuk davaları ile karşı karşıya kalacak ve Montrö’nün Meşruiyetinin sorgulanması gündeme geldiğinde savunmada kullanacağı bir varyasyon varmıdır? Varsa nedir?
⦁ Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği açısından büyük önem arz eden Montrö’nün tartışılması, Ülkemiz kazanımlarını da tartışılır hâle getirecektir. Proje gerçekleşirse Montrö’ye olası etkileri ile Türkiye’nin, Ekolojik, jeopolitik, siyasi, askeri ve hukuki bütünlüğü bozulacak ve Türkiye’nin boğazlardaki egemenliğini sağlayan Montrö Sözleşmesi tartışmaya açılmayacak mı?
⦁ Projenin uygulanmasının öncesi, esnası ve sonrası olası olumsuzlukların sorumluğunu AKP yöneticileri olarak üstleniyor musunuz?
Soruların cevaplarını aziz milletimizle paylaşmaya davet ediyorum.

Uluslararası hukuk ve sözleşmenin sağladığı haklar varken, ülkelerin gemilerini Kanal İstanbul’dan parayla geçişe zorlamak mümkün değil. Kanal İstanbul’u yapacak olanlara verilecek dövize endeksli 25-30 yıllık gelir garantisi tutturulamayacağı gibi, her yıl garanti edilen gelirler ve/veya gemi trafiği sayısı Hazine’den ve milletin sırtından ödenecektir.

Diğer yandan, Kanal İstanbul’un uluslararası hukuk açısından statüsü de tartışmalı olacaktır. Kanal İstanbul’un aynı zamanda uluslararası bir su yolu olarak uluslararası hukuka tabii olmaksızın işletilmesi halinde, Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ve komşularıyla ihtilaflı bir hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Karadeniz’in ülkeler arasında güç mücadelesi alanına dönüşmesinin yolu açılacaktır. Çünkü; Montrö’ye göre Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişleri belli şartlara bağlanmıştır.

Bölgede ve dünyada giderek yalnızlaşan, ambargo ve yaptırım tehditleri altında bulunan ülkemizi yönetenlerin, ülkenin başına yeni sorunlar açacak gereksiz bir işe kalkışması siyasi çılgınlık ve hatta vatana ihanettir. Çünkü; Bu projenin olası sonuçlarının telafisi ve affı yoktur. İstanbul’un başına gelecek bir felaket, Ülkemizin iktisadi açıdan çöküşü sonucunu doğuracaktır.

Ülkemizin bu tür cahil cesareti çılgınlıklara değil, ortak akla ve kaynaklarının akılcı şekilde kullanılmasına ihtiyacı vardır.

Sonuç olarak; Kanal İstanbul’un yapılması halinde;
⦁ Mevcut uluslararası sözleşmeler gereği gemilerin bu kanaldan geçişi isteğe bağlı olduğundan garanti verilecek gelirlerin temini kesinlikle mümkün olmayacaktır.
⦁ Üstlenici firma ve/veya firmalara dövize endeksli 25-30 yıllık gelir garantisi tutturulamayacağı için her yıl garanti edilen gelirler ve/veya garantiler Hazine’den yani milletin sırtından ödenecektir.
⦁ Kanal İstanbul’un uluslararası hukuk açısından statüsü tartışmalı olacaktır.
⦁ Kanal İstanbul’un uluslararası hukuka tabii olmaksızın işletilmesi halinde, Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ve komşularıyla ihtilaflı bir hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Kanal İstanbul projesinin uygulanması halinde  “İkili bir hukuk sistemi” oluşacaktır. Bu da Montrö Sözleşmesi’ni delmek isteyenlere, sözleşmeyi feshedip yeni sözleşme yapma fırsatı doğuracaktır. Bu durumda Deniz Hukuku Sözleşmesi esas alınacağından, Türkiye’nin egemenlik hakkı zayıflayacak ve tüm gemilere “Transit geçiş hakkı” doğacaktır.

Kanal İstanbul projesi; Türkiye için bir rant projesi, ABD için ise Montrö Sözleşmesine takılmadan Karadeniz’e girmek ve deniz üssü kurarak Rus filosuna karşı bir askeri üs konuşlandırma projesidir. Bu nedenle bu proje kesinlikle kabul edilemez ve hayata geçirilemez! Kanal İstanbul projesine Hazine garantisi veren ve YİD(Yap-İşlet-Devret) modeli ile yandaşlarına rant kaynağı sağlamaktan imtina etmeyen ancak;

Esnaflarımızı, çiftçilerimizi, emeklilerimizi, EYT(Emeklilikte Yaşa Takılan)’li vatandaşlarımızı, KYK(Kredi Yurtlar Kurumu) borçları nedeniyle icra daireleriyle boğuşan öğrencilerimizi, hayalleri bile yok edilen işsiz gençlerimizi, mutfağında tenceresi kaynamayan kadınlarımızı, bayram sevincini bile yaşayamayan çocuklarımızı, depremzedelerimizi, aşı olmayı bekleyen milyonlarca vatandaşımızı hiç ama hiç görmeyen, çare olamayan AKP İktidarı ile karşı karşıyayız.

Kamu adına karar verenlerin önceliği milletin menfaatlerini korumak ve kollamaktır. Borç içerisinde kıvranan ülkemizin bu proje için borçlanması demek torunlarımızın torunlarını borçlandırmak demektir. DOĞRU PARTİ bu vicdansız uygulamanın asla yanında olmayacak milletimiz adına hukuki mücadelesini sürdürecek ve iktidar olmamız halinde bu projeyi çöpe atacaktır.

DOĞRU PARTİ Olarak; Çok çok daha düşük bir maliyetle boğazlarımızın güvenliğini sağlayacak bir MEGA proje hazırlamış bulunmaktayız. Bu projenin uygulamaya alınmasıyla, boğazlarda Montrö Sözleşmesi’nde elde edilen haklarımız da aynen korunmuş olacaktır. Ülkemiz ve Milletimiz menfaatleri doğrultusunda tüm alternatif projelerimizi milletimizin feraseti sayesinde hayata geçireceğimiz sözünü veriyoruz.
Selam ve Saygılarımla
Cezmi Orkun
DOĞRU PARTİ Genel Başkan Yardımcısı
(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)

 

Yorum bırak