TARIM, ENERJİ ve SU İLİŞKİSİ

TARIM, ENERJİ ve SU İLİŞKİSİ

Tüm canlıların yaşam kaynağı olan su; İnsanın ve doğanın yaşamsal ihtiyaçları yanında, insanlığın neredeyse her aşamasında  ilişki halindedir. Geçmişten  günümüze yerleşim yerlerinin belirlenmesinde, tarımda, ulaşımda, enerji üretiminde, şehirleşmede su önemli etkenlerden birisidir. İnsanların suya ulaşımı, ülkeler arası su paylaşımında yaşanan problemler, su kirliliği ve azlığı günümüzün önemli sorunları olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Özellikle kullanılabilir suyun azlığı ve suya ulaşımın zorluğu tüm ülkelerin ortak sorunudur. UNICEF  2017 yılı itibari ile 2.1 milyar insan temiz içme suyundan, yaklaşık 4 milyar insanın ise günlük hijyen imkanından yoksun bulunduğunu belirtmektedir.

Türkiye’nin nüfusu 83.154.997 kişi (31.12.2019 tarihli Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçları) olup, km2’ye 107 kişi düşmektedir. Türkiye’nin uzun yıllar yağış ortalaması 574 mm/yıl’dır. Mevcut su potansiyeli ile sulanabilecek arazi miktarı 8.5 milyon hektar olarak hesaplanmıştır. Ülkemiz belediyelerinin faturalandırdığı su kullanımı ile kaynaktan çektiği su miktarı dikkate alındığında, kayıp-kaçak oranının %36 civarında olduğu görülmektedir.

 SU KAYNAKLARI

Türkiye’de ortalama yağış yaklaşık 574 mm/yıl olup, ortalama 450 milyar m3/yıl suya tekabül etmektedir. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, farklı amaçlarla tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli ortalama toplam 94 milyar m3/yıl’dır, 18 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte tüketilebilir yeraltı ve yerüstü su potansiyeli toplam 112 milyar m3/yıl olup, 57 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Öyleyse;

  • Atık suların arıtılarak yeniden kullanılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
  • Tarım ve Turizm sektörüne uygulanacak teşvik politikaları ile su arz-talep dengesi sağlanmalıdır.
  • Su kirliliği kaynağında önlenerek su kalitesi iyileştirilmeli, kalite farklılıkları ortadan kaldırılmalı ve tüm sektörlerde ihtiyaç duyulan kalitede su arzı sağlanmalıdır.
  • Su güvenliği ülke politikası, uluslararası boyut dikkate alınarak oluşturulmalıdır.
  • İklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak depolama kapasiteleri arttırılmalı ya da güncellenmelidir.
  • Su politikası; Çevre, tarım, enerji, turizm ve sanayi politikaları ile birlikte ele alınmalıdır.
  • Politika geliştirme sürecine sivil toplum kuruluşlarının katılımı sağlanmalıdır.

Tedbirlerinin alınması zaruridir. Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2020 yılında 1.346 m3 olmuştur. Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su kısıtı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. Bu nedenle suyun tasarruflu bir şekilde kullanılması önem arz etmekte ve depolamalı tesisler yapılması suretiyle su kaynakları potansiyelinin değerlendirilerek çok maksatlı bir şekilde kullanılmasına yönelik çalışmalar yürütülmelidir.

Ayrıca mevcut sulamalarda su kaçak ve kayıplarının önlenerek suyun daha verimli bir şekilde kullanılabilmesi, toprağın kalitesini etkileyen drenaj problemlerinin  giderilebilmesi maksatlarıyla klasik(açık sistem) sulama şebekeleri yerine modern(kapalı sulama) sistemlerinin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Evsel sular için tasarruflu su kullanım kampanyalarına, tarımsal ve sanayi su kullanımı tasarrufları hariç tutulduğunda  hiçbir sonuç vermeyecektir.  Günümüz teknolojisi ile tarımsal üretimde suyun daha verimli bir şekilde kullanılması planlanmalıdır. Türkiye’nin 78 milyon hektar olan yüzölçümünün yaklaşık olarak üçte birini teşkil eden 28 milyon hektarlık kısmını ekilebilir araziler teşkil etmekte ve bunun da 26 milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazilerden oluşmaktadır.

DSİ Genel Müdürlüğü faaliyetleri kapsamında 2030 yılı hedef alınarak yapılan çalışmalarda enerji, sulama ve içme suyu sektörlerindeki potansiyelin tamamının geliştirilebilmesi için sulama sektöründe 27 milyar, enerji sektöründe 30 milyar, içme suyu sektöründe 25 milyar ve çevre sektöründe 3 milyar olmak üzere toplam 85 milyar ABD Doları yatırıma ihtiyaç olduğu belirtilmiştir.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ETKİSİ

İklim değişikliğinin su ve toprak üzerindeki etkisi

İklim değişikliği(küresel ısınma) etkisi, ısı tutma özellikli  karbondioksit, su buharı, metan vb. sera gazlarının artışı sonucunda atmosferin artan ortalama sıcaklığına canlıların uyum sağlayamayacağı hızda değişmesi olarak tanımlanabilir.

İklim değişikliği etkisi; Buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, kuraklık ya da düzensiz yağışlar olarak kendini göstermekte, Su kaynakları üzerinde yaratacağı etkiler ise havzaların bulunduğu bölgelere bağlı olarak yüzeysel su potansiyellerinde artış ya da  azalma, yeraltı depoların beslenmesinde azalma, taşkınlar ve kuraklık oluşma sıklıklarında, mevsimlerde  değişim, değişen yağış rejimi, bitki örtüsü ve arazi kullanımlarının neden olduğu erozyon sorunları, kar  ile beslenen akarsuların akış rejimlerinde farklılaşma, tarımsal sulama ihtiyaçlarında artış şeklinde özetlenmektedir.

İklim değişiklikleri, ekosistemde yarattığı diğer değişikliklerle birlikte su kaynakları üzerinde baskılara sebep olmaktadır. Bu durumda, dağılımı eşit olmayan bu su kaynakları üzerinde farklı süreçlere yol açma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Bu süreç, halen su zengini ülkelerin yarının su sıkıntısı yaşayan ülkeleri haline gelmesi, gıda krizlerinin ortaya çıkması, orman yangınlarının artması gibi ihtimalleri arttırmaktadır.

KİMYASAL ATIKLAR ETKİSİ

Altın madenciliğinin, su üzerindeki etkisi

Altın madenciliğinin yapıldığı alanlar, bir zamanlar ormanlar ve temiz su kaynaklarına ev sahipliği yaparken, bu faaliyetten sonra kratere dönüşmüş dağlar, üzerinde canlıların yaşayamadığı araziler, kirlenmiş on binlerce kilometre akarsu ve yüzlerce göle dönüşüyor.

Madencilik alanları incelendiğinde genellikle ay yüzeyine benzer bir görüntüde olan, bitkiden yoksun, kırık kaya ile kaplı ve kirli bölgeler olması dikkat çekiyor. Açık maden çukurları yer yüzeyinin deformasyonuna ve çökmesine neden oluyor.  Su kaynakları ise atık havuzlarından gerçekleşen sızıntılar, havuzların yıkılması, taşması ve benzeri kazalar ya da atıkların doğrudan nehirlere ve denizlere dökülmesi, asit maden drenajı gibi pek çok farklı süreçle birlikte kirleniyor.

Kirazlı Maden Projesi ile ilgili devam eden hukuki süreç için hazırlanan uzmanlar raporunda bu durumun yaşandığı farklı örneklere yer veriliyor. Raporda, örneğin ABD’nin Montana eyaletinde faaliyet gösteren Pegasus Gold’un 1997’de aleyhine açılan bir davada yer altı suyuna verdiği zarar nedeniyle 34 milyon dolar tutarında bir masraf yaparak ek bir su arıtma tesisi kurmayı, bir halk sağlığı araştırması yapmayı ve diğer önlemleri almayı kabul etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

Altın madeninin çıkartılmasının ardından ise bölgede yüzlerce hatta binlerce metre derinliğe ve genişliğe ulaşabilen açık çukurlar ve atık kitleleri kalıyor. Genellikle yer altı su düzeyinden daha derinde olan bu çukurların aktif bir pompalama olmadığı sürece suyla dolup yapay göllere dönüştüğü, bu çukurların çok hızlı şekilde toksik özellik kazanabildiği ve asidik göllere dönüştüğü bildiriliyor. Öte yandan su kirliliğinin yanı sıra ayrıştırma işlemi sırasında halkın su kaynaklarının tükenmesine neden olabilecek miktarda da su tüketiliyor. Örneğin Kirazlı altın madeninde 1 gram altın üretimi için 4 ton su kullanılması gerekmektedir.

 Altın madenciliğinin, toprak üzerindeki etkisi

Yörede yapılacak altın madenciliği sonucu tarımsal faaliyet de zarar görecek. Toprak ve su kaynaklarının kirlenmesiyle tarımsal üretimde verim ve kalite kaybı yaşanacak. Çanakkale’de nüfusun %50’si tarımdan geçinmektedir. Madencilik faaliyetlerinin yapılacağı proje alanının sınırları içinde yer alan Atık hisar Barajı su toplama havzası ile Çanakkale, Kepez, Karaca ören ve Özbek ovalarına ait 5.200 hektar tarım arazisi sulanıyor. Bu bölgelerde nektarin, şeftali, elma ve kiraz üretimi yapılıyor.

Çanakkale İli, Türkiye’deki toplam üretim miktarlarına göre, şeftali (nektarin) üretiminde %25 ile birinci sırada, diğer şeftali çeşitlerinde ise %15 ile ikinci sırada yer alıyor. İlde tarımı yapılan ürünlerden 44’ü, üretim miktarları bakımından Türkiye sıralamasında ilk 10’a giriyor. Bayramiç Beyazı, Bayramiç Elması ve Ezine Peyniri bölgenin coğrafi tescilli ürünleridir.

Burada siyanürle yapılacak ayrıştırma işlemleri sonucunda tarım topraklarında ağır metal kirliliği yaşanacak, verim, kalite ve pazar değerindeki kayıplar sonucu, ekonomisi tarıma dayalı bölgede tarımsal üretimden elde edilen gelir azalacak ve yaşanacak gelir azalması sonucu çiftçilerin sabit tesis yatırımları zarar görecektir. Bu da üretim kayıplarına, kırsaldan kente olan göçlerin artmasına ve sosyal problemlere neden olacaktır.

 Altın Madenciliği, ekonomisi çoğunlukla dışa bağımlı hale gelen Türkiye’nin tarımsal üretimine darbe vurulacaktır. 2020 yılında Toplam 42 ton altın çıkarıldığı ve hedeflerinin 100 ton olduğu Sayın Cumhurbaşkanı  tarafından ilan edilmiştir. Bu açıklamaya göre, Üretilen 42 ton altın için devlete ödenen katkı payı toplamı yaklaşık 427 milyon$’dır. Katkı payı detayı;

Yasa gereği; Madenci, ürettiği madeni kendi tesisinde işleyip son ürüne çevirirse devlet katkı payında  %40 indirime tabi olur. Bu durumda 181 milyon$ indirim yapılacağından devlete katkı payı  271 milyon$’a düşecektir. Ülkemizin katma değerine yıllık bazda bu miktardan kat kat fazlasını fındık(yıllık 2 milyar$) ve bal (100 Milyon$) üzerinden elde etmekteyiz. Eğer altın üretimine devam edilirse bu ürünlerin artık üretilemeyeceği bilinmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanı, Çevre ve İnsan dostu iseniz Altın üretimini 100 ton’a çıkaracağınıza derhal var olanları kapatmanız, yenilerinin açılmasına izin vermemeniz çevre ve insan dostları  olarak size çağrımızdır.

ENERJİ ÜRETİM ETKİSİ

Enerji üretiminde kullanılan suyun toprak üzerindeki etkisi

Dünyada sanayi için suyun büyük bir kısmı enerji üretiminde kullanılmaktadır . Tüm sanayinin su kullanımının %70-%75’i (tüm tatlı suların %15’i) enerji üretimine harcanmaktadır. Bunların içinde kömürlü termik santrallerde soğutma suyu kullanımı, fosil ve bioyakıt üretimi, kaya gazı üretiminde hidrolik kırma işlemleri önde gelmektedir.

Enerji üretiminde soğutma, HES, fosil ya da bioyakıt üretim, madencilik gibi alanlarda su girdisinden söz edilirken  arıtma, pompalama, deniz suyu arıtımı gibi konularda yoğun bir enerji girdisi söz konusudur. Türkiye’de özellikle 2005 yılı sonrasında yapılan HES toplumsal yaşama, su rejimine ve ekosisteme ciddi anlamda zarar vermiştir. Ayrıca su,  büyük barajların yapımı ile nehirlerin denizlere ulaşması engellediğinden suyun havzadaki doğal akışını bozmakta, dolayısıyla o güzergahtaki hayvan ve bitkilerin tümüne  zarar vermektedir.

SONUÇ

Şehirleşme ve sanayileşme nedeniyle ülkemizin enerji tüketimi giderek artmaktadır. Türkiye’de kişi başına düşen enerji kullanımı AB(Avrupa Birliği) ortalamasının sadece altıda birine karşılık gelmektedir. Enerji tüketimindeki bu artış vatandaşlarımızın hayat kalitesinin artması anlamına gelmektedir.  Kayda değer petrol ve doğalgaz kaynakları bulunmayan Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının karşılanmasında yerel kaynakların kullanımına, bu bağlamda da yenilenebilir, ucuz ve çevre dostu olan hidro-enerji potansiyelinden istifade edilmesine yönelik projeler hayata geçirilmelidir.

Türkiye sınır aşan havzalarında hem yukarı kıyıdaş hem de aşağı kıyıdaş ülke konumundadır.  Sınır aşan havzalar Türkiye’nin su kaynaklarının %35’ini oluşturmaktadır. Türkiye’nin  sınır aşan sular politikası;

  • Kıyıdaş ülkeler arasında bir işbirliği unsuru olarak görülmeli ve sınır aşan sular hakça, akılcı ve etkin biçimde kullanılmalıdır.
  • Kıyıdaş ülkeler arasındaki sorunlar üçüncü tarafların müdahalesi olmadan yalnız kıyıdaş ülkeler tarafından ele alınmalıdır.

Sonuç olarak; Su kıstı olan ülkemiz iklim değişikliği etkileri ile gelecekte suya ihtiyaç daha fazla olacaktır. Günümüzde gelişmiş ülkelerin uyguladığı tuzlu suyun arıtılması teknolojisi, 3 Tarafı denizle çevrili  ülkemiz denizlerinden azami oranda istifade etmemiz fırsatını vermektedir. Bu nedenle ulusal ve uluslararası işbirliği çerçevesinde bu teknolojiden azami oranda fayda sağlanabilmesi için DOĞRU PARTİ İktidarında kamu-özel sektör işbirliği teşvik edilecek ve gerekli kolaylıklar sağlanacaktır.

 

Selam ve Saygılarımla

Cezmi Orkun

Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı

(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)

Yorum bırak