KÜRESEL GÜÇLER İÇİN GÜNEYDOĞU NEDEN ÖNEMLİ

KÜRESEL GÜÇLER İÇİN GÜNEYDOĞU NEDEN ÖNEMLİ
ABD; Ekonomik, askeri ve politik faktörler Basra Körfezinden başlayarak, Kafkaslardan, Güneybatı Asya ve Orta Asya’ya, Çin’e kadar olan bölgeyi ABD dış politikasının merkezine oturtmuştur. ABD’nin izlediği politikalar çerçevesinde bölgede ki hedefleri;
• İran’ın bölgede nükleer bir güç olmasının önlenmesi için, “Siyasal İslamcı” örgütleri (El-Kaide,Taliban) etkisizleştirip, Rusya’nın güneye yayılmasının ve Çin’in bölgede bir güç olmasının engellenmesidir. ABD; Rusya ve Çin ile bölgede yeni oluşan devletleri, batılı değerlerle birleştirmek istemektedir.
• Bölgedeki pazarın ve enerji kaynaklarının güvenliği ve bunların güvenli bir şekilde Batı ekonomisine sunulmasıdır. Çünkü; Bu bölgedeki enerji merkezlerini kontrol edebilecek güç, dünya ekonomisinin gelişimini ve buradan da Çin, Hindistan, Almanya yada Rusya gibi güçlerin ekonomik, teknik ve sosyal gelişimini etkilemektedir.

Bu nedenle; Çin, Uzakdoğu, Asya ve Ortadoğu’daki enerjilerin batı-doğu istikametinde akmasını hedeflemektedir. Rusya ise bu enerjileri ve akış yollarının denetimi ile hem ekonomisini güçlendirmek hem de bu durumu bölgede ve Avrupa’ya karşı bir koz olarak kullanmak istemektedir. Bunun en önemli adımı ise Ortadoğu, Kafkaslar ve Hazar çevresindeki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Batı’ya (AB devletleri ve ABD) aktarılmasıdır.

ABD söz konusu bu hedefleri gerçekleştirmek için Orta Doğu’dan, Güneydoğu ve Kuzeybatı Asya’ya kadar yayılarak askeri, ekonomik, siyasal ve ideolojik yapısını güçlendirmiştir. Bu yapı içerisinde uygulanan savunma projelerine Rusya’nın dahil edilmesi, Rus-Amerikan ilişkileri ve Ortadoğu politikası açısından bir dönüm noktası olmuştur.

Bütün bu gelişmeler bir yandan Rusya-Çin ve Rusya–İran işbirliğini güçlendirmekte diğer yandan ise Türkiye’nin bölgedeki stratejik önemi çerçevesinde ABD; Müttefiği, G-20 ve NATO üyesi olan Türkiye’yi bölgedeki hedeflerinin gerçekleştirmesinde partner olarak görmektedir. Ancak Türkiye’nin NATO’nun Füze Kalkanı Projesine ev sahipliği yapması, gelecekte İran’ın hedefi olma riskini göz ardı etmektedir.

ABD’nin BOP Projesindeki orta ve uzun vadeli hedefi, kendi kontrolünde Barzani’nin yönetiminde bir Kürt havzası yaratmaktır. Bu havzada öncelikle atılacak adım,
• Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’nin çekirdeğini oluşturmak. Daha sonra bu havzayı
• Suriye’nin kuzeyindeki Akdeniz’e çıkışı olan “Kürt koridoruyla” birleştirmek. Ve
• Bu havzanın Türkiye’nin Güneydoğu bölgesiyle bütünleşmesi ve böylece “Büyük Kürdistan’ın ilk aşamasının tamamlanmasıdır.

“Büyük Kürdistan’ın ABD için önemi, zengin gaz ve petrol rezervlerine sahip bulunması, stratejik konumu ve bölgede İsrail gibi güveneceği ikinci müttefiki yaratacak olmasından ileri gelmektedir.

ABD, bölgede kendisine biat eden ve her türlü operasyonu(Siyasi, Askeri vs.) sorgulamadan gerçekleşmesini sağlayan bir müttefik arayışında, Barzani başkanlığında oluşturulacak Büyük Kürdistan Devleti, aranan müttefik olmaya uygun görülmektedir. İsrail ise bu devletin silahlanmasını sağlayarak hedeflerine ulaşacaklardır.

Türkiye yönetimi, ABD’nin 20 yıldır bölgede izlediği bu politikayı görmüyor, anlamıyor gibi davranmaya devam etmekte ve adeta seyirci kalmaktadır. ABD’nin amacı; BOP ile bölgede İsrail’e bağlı bir Kürt devleti kurmak suretiyle bölgedeki su, petrol ve madenleri kendi denetim ve kontrolüne almak için sırasıyla Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi bölerek küçülen devletler haline getirmektir.

ABD, Kürtleri PKK’dan ayırıp tasfiye ederek bölgede şu anda eğittiği askerlerden oluşacak bir Kürt ordusu kurmak(yaklaşık 80 bin) için Arapları finanse etmekte olup bölgede Türkiye’ye karşı bir Arap-Kürt NATO’su kurma planını açıkça yürütmekte olduğu görülmektedir.

BOP(BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ) PETROL DAĞILIMI
Enerji sektöründe ulusal ve uluslararası planlama çalışmaları dünya enerji politikalarını içerecek, ülke çıkarlarını ve bağımsızlığını koruyabilecek özellikte yapılmalıdır. Günümüz dünya enerji haritası 1940’lı yıllarda çizilirken, bunun mürekkebinin de bol miktarda insan kanı olduğu çok açıkken ve bu haritanın gereklerinin uygulandığı günümüzde ülkemiz yönetiminin duyarsızlığı ve küresel güçlerin uygulamalarına taraf olma tutumunun devam etmesi anlaşılır bir durum değildir.

Dünya petrol rezervlerinin büyük oranda bulunduğu bölgemizde bugün varolan ve gelecekte artarak büyümesi olası olan sınırlar, “stratejik ortak” olmakla övündüğümüz emperyalizmin BOP(Büyük Ortadoğu Projesi)’dir. BOP’nin amacı, petrol rezervlerine sahip ülkenin insanlarını korumak değil, petrolü kendi tekellerine almak, pazarlamak ve yine aynı güçler tarafından denetlenmesini sağlamaktır. BOP enerji haritasının detayları;

BOP ENERJİ HARİTASI
AHP: Aşkelon-Hayfa boru hattı, BTC: Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, CAP: Ceyhan-Aşkelon petrol boru hattı, KHP: Kerkük-Hayfa petrol boru hattı, KYP: Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, MHP: Musul-Hayfa petrol boru hattı, RHP: Rumeyla-Hayfa petrol boru hattı, SCP: Samsun-Ceyhan petrol boru hattı, TAP: Trans-Arabistan petrol boru hattı,
TIP: Trans-İsrail petrol boru hattı.

HAYFA limanı batıya açılıyor(BOP birinci adım)
MHP(Musul-Hayfa) ve KHP (Kerkük-Hayfa) petrol boru hatları yarım asırdır devre dışıdır. ABD kontrolünde Ağustos.2003 tarihinde bu atıl petrol boru hatları İsrail tarafından onarıma alınmıştır. Bu petrol boru hatlarının kullanıma açılması halinde İsrail’in Hayfa limanına günde 5 milyon varil/gün petrol taşınacaktır. Bu hatların devreye girmesi ile, kapasitesi 1 milyon varil/gün olan KYP (Kerkük-Yumur¬talık) petrol boru hattı devreden çıkmış olacaktır. Bu Türkiye için bir kazanç değildir.

Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi projesi olan İsrail-ABD kaynaklı BOP’inde Irak’ın güneyindeki dev petrol sahaları ile Suudi Arabistan petrollerini Akdeniz’e taşımak için, Bir ucu Lübnan’a, diğer ucu da İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nden Hayfa’ya giden atıl durumdaki TAP (Trans-Arabistan) petrol boru hattının onarımına başlanmıştır.
Bu hat üzerinden günde 2 milyon varil/gün Suudi petrolü İsrail’in Hayfa limanına taşınacaktır. TAP hattına kapasitesi 1 milyon varil/gün olan RHP (Rumeyla-Hayfa) petrol boru hattının eklenmesi sonucu TAP (Trans-Arabistan) petrol boru hattı Hayfa ya toplam 3 milyon varil/gün Güney Irak ve Suudi petrolünün taşınması sağlanmış olacaktır. Ortadoğu petrollerinin tamamının İsrail denetiminde Akdeniz’e açılması BOP’nin ilk adımıdır.

BOP’nin ikinci adımı ise Rus ve Hazar petrollerinin denetimine yöneliktir.
BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan) petrol boru hattının aktif olmasına rağmen Azerbaycan ’da üretilen 360.000 varil/gün petrolün;
• 100.000 varil/gün demiryolu ile Gürcistan’ın Karadeniz’deki Batum limanına,
• 146.000 varil/gün Bakü-Supsa petrol boru hattına,
• 82.000 varil/gün ise Bakü-Novorosisysk petrol boru hattı ile Karadeniz’e
Akıtılmaktadır. Geriye kalan 32.000 varil/gün petrol, kapasitesi 1 milyon varil/gün olan BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan) petrol boru hattına akıtılmaktadır. Bu petrolün, belirtilen boru hattından Ceyhan’a ulaşması aylar (min.6 ay) alacaktır.

BTC petrol boru hattına Kazakistan’ın ciddi boyutlarda aktaracağı petrol yoktur. Hazar Denizinde gelecekte çıkarılacak petrolün, Çin tarafından yapılan iki adet 3.000 km boru hatları ile batıya değil, doğuya taşınacaktır. Kazakistan’ın BTC hattına çok uzun bir zaman petrol verilebilmesi mümkün görülmemektedir.

Türk-İsrail Enerji Çalışma Grubu; 11.Ekim.2005 tarihinde Enerji Bakanımız ile İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı tarafından düzenlenen basın toplantısı ile,
• BTC petrol boru hattı ile Akdeniz’e aktarılacak petrol, İsrail’in güneyindeki Aşkelon limanına tankerlerle ya da yapılacak CAP (Ceyhan-Aşkelon) petrol boru hattı ile (Rusya bu hatta karşıdır) taşınacağı açıklanmıştır. Rusya’nın karşı çıkmasının nedeni dolması mümkün görülmeyen BTC petrol boru hattını kendi petrolü ile doldurmaktır.
• Rus petrollerinin ve Rusya’dan geçen Kazak petrollerinin bir kısmının Samsun-Ceyhan arasında yapılacak ve kapasitesi 2 milyon varil/gün olacak bir boru hattına (SCP) aktarılacağı hususları açıklanmıştır.

Böylece, BTC ve SCP (Samsun-Ceyhan) petrol boru hattından gelecek Rus ve Hazar petrolleri, CAP boru hattı ile İsrail’e gidebilecektir. Bu durum da Türkiye için bir kazanç değildir.

Ceyhan’a SCP ve BTC boru hatları ile taşınacak petrolün, doğrudan CAP boru hattı ile İsrail’e gitmesi için anlaşmalar yapan iktidar, BOP eş başkanıyım diye açıklama yaptığına göre, son derece bilinçli olarak, ABD ve İsrail’in, çıkarlarını korumaktadır. Bu uygulama Türkiye için bir kazanç değildir.

Rusya’nın kendi petrolünü CAP hattı ile İsrail’e göndermekte ne çıkarı olabilir?
İran tarafından yapılan ve İsrail’in Kızıl Deniz’deki Elat limanından, Akdeniz’deki Aşkelon limanına İran petrolünü taşıyan atıl durumdaki TİP (Trans-İsrail) petrol boru hattı İsrail tarafından yapılan çalışmalarla kapasitesi 3 milyon varil/gün çıkarılmış ancak pompa ters yöne çevrilmiştir. TİP artık, İsrail’in Akdeniz limanı Aşkelon’dan Kızıl Deniz limanı Elat’a, CAP ile bu hatta aktarılacak olan Hazar ve Rus petrolleri taşınacaktır.

SCP ve BTC hatlarından geçerek, CAP ve TİP hatları sayesinde Kızıl Deniz’e, yani doğu denizlerine açılmak Rus petrolleri için artık mümkün hale gelmiştir. Bu durumdan Rusya, İsrail ve ABD memnundur. İlk kez doğu denizlerindeki pazara 3 milyon varil/gün petrolün girmesi, Ortadoğu ülkelerinin tek başlarına, Japonya, Çin ve Hindistan gibi ülkelere istedikleri miktar ve fiyatta petrol satamayacaklardır. Çünkü; İsrail denetiminde olan Rus petrolleri Ortadoğu petrollerine rakip olmuştur.

Yani; Rus ve Hazar petrolleri de büyük ölçüde İsrail ve ABD’nin denetimine geçmiştir. Petrol boru hatları ile gerektiğinde Ortadoğu ülkeleri ile Rus ve Hazar uluslarının denetim altına alınması amaçlanmıştır. BOP’nin bu ikinci adımı tüm taraf ülkelerini de memnun etmiştir.

Sonuç olarak; BOP’nin destekçisi olan bu yönetim, MHP ve KHP petrol boru hatları ile KYP hattını ve bunun gelirini kaybetmenin yanında, CAP petrol boru hattı ile SCP ve BTC petrol boru hatlarının Ceyhan limanının batıya açılan petrol penceresi olması imkanından ülkemizi mahrum bırakmışlardır.

İşin en acı yanı, ülkeyi yönettiğini iddia eden yönetim ve yandaş medyamıza göre, SCP ve BTC boru hatları, Boğazlarımızdaki tehlikeli tanker trafiğine çare olacak! Boğazlar’dan geçen petrollerin batıya, Samsun-Ceyhan yada BTC’den geçenlerin ise doğuya gideceği gerçeğini çok iyi bilmelerine rağmen bu dezenformasyon kampanyasını da yürütmeyi sürdürmektedirler.

Tüm bu boru hatları geçtikleri ülkelere sadece petrol değil, ABD-İsrail politikalarını da taşımaktadır. Bu boru hatları, siyasal iktidarlarla imzalanan antlaşmalarla sadece petrol taşımak amacıyla yapılmamaktadır. Ülkemizin de içinde yer aldığı enerji politikalarını oluşturamamış ülkelerde küresel güçler;
• Bağımsız birer devlet oluşturuyorlar.
• Coğrafyaları ve ulusların kaderlerini değiştiriyorlar.
Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır. Ayrıca, akarsular üzerinde kurulan barajların sınıraşan ülkelere giden suyu etkilediği gerekçesi gelecekte küresel güçler tarafından önümüze sorun olarak konacağı unutulmamalıdır.

ORTADOĞU JEOPOLİTİĞİ ve enerji mücadelesi
Ortadoğu, Doğu ve kuzey Afrika ile Uzak Doğu’yu birbirine bağlayan ticaret yollarının geçtiği bir bölge özelliğindedir. Petrolün yoğun olduğu bir coğrafya olan Ortadoğu’da dünya petrol rezervlerinin %70’i bu bölgede bulunmaktadır. Petrol yataklarının bölgedeki yoğunluğu, bölgenin ekonomik ve stratejik önemini arttırmıştır. Ortadoğu, dünya petrol kaynağının merkezi olduğu gibi bölgesel ve küresel gerilimlerin de merkezi olmuştur.

Günümüzdeki bölgesel çatışma ve savaşların temel sebebi, enerji kaynakları üzerindeki hakimiyet sağlama anlayışıdır. Ülkelerin enerji ihtiyaçlarının karşılanmasının önemi nedeniyle Ortadoğu, küresel güçlerin bir çatışma alanı haline gelmiştir. Jeopolitik uygulamalar, Ülkelerin refah ve güvenliği başta olmak üzere karşılıklı çıkarlarını geliştirme amaçlı birbirleriyle ilişkilerini tanzim etme becerisidir. Bunlar;
• Coğrafya üzerinde kapsamlı düşünme becerisini gerektiren Jeopolitik,
• Çıkarları elde etmek için politik-diplomatik ilişkilerle coğrafi dengeleri avantajlı hale getirme yada coğrafya üzerindeki rakip güçlerle mücadele becerisi.

Jeopolitik mahal; Bölgesel ve Evrensel güç odaklarının, coğrafi konumları ile güçlerine dayanan imkan ve kabiliyetlerinin değerlendirilmesidir. Evrensel düzeydeki farklılıklar, bölgesel ve ulusal jeopolitik konumları da farklılaştırır. Coğrafi unsurlar ve yapılar siyasi faaliyet ve kararlarda oldukça etkili olmaktadır. Ülkelerin konumları, büyüklükleri, fiziki özellikleri, siyasi sınırları, iklimi, yeraltı ve yerüstü kaynakları politikalarını biçimlendirmekte ve farklılaştırmaktadır.

Ekonomik, Sosyo- kültürel ve askeri unsurlar da ülkelerin gücünü ortaya koyan etmenler olarak devletlerarası ilişkilerin belirlenmesinde ve siyasi oluşumlarda önemli bir yer tutmaktadır. Politik ve ekonomik gelişmelerin özünde küresel güçlerin, yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip olan ülkeler üzerinde söz sahibi olma isteği yatmaktadır. Küresel güçler, çeşitli yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olan ülkelere ulaşmak ve bu ülkelerin sahip oldukları kaynakları elde etmek için kıyasıya mücadele etmektedir.

Ülkelerin enerji politikalarını; Enerji kaynakları rezervi, üretim ve pazar alanları üzerine yaşanan mücadeleler teşkil etmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle sanayi ve enerjiye olan talebin artması özellikle hidrokarbon kaynaklar olan petrol ve doğalgaza olan talebi de arttırmıştır. Ortadoğu bölgesi zengin enerji kaynakları olan ve ulaşım avantajlarına sahip yerlerin başında gelmektedir. Ortadoğu üzerinde hakim olma isteğinin temelinde hidrokarbon kaynaklarının zenginliğidir.

Ortadoğu, ekonomi açısından kaynak olarak petrolü, fiziki coğrafya olarak çöl iklimini, stratejik olarak Avrasya’yı çevreleyen Kenar bölge kuşağının merkezi konumundadır. Kara ve su yollarına sahip olması ortadoğu’ya eşsiz bir jeopolitik değer kazandırmıştır. Bu değerin denetim ve kontrolünü ele almak arzusu burayı küresel güçlerin birincil hedefi haline getirmiştir.
Üç kıtanın kavşağında yer alan Ortadoğu, Enerji tüketiminin son derece hızlı bir şekilde gerçekleşmesi sonucu enerji savaşlarının merkezi haline gelmiştir. Dünya yeniden şekillenirken, bir yanda ABD, diğer yanda çıkarları karşısında yükselen Çin, Rusya ve Hindistan gibi güçler dünyayı çok kutuplu yeni bir düzene dönüştürmektedir.
Ortadoğu, Mısır’dan İran’a uzanan Nil ve Mezopotamya havzalarını içine almaktadır. Genel olarak; Kuzeyde Türkiye, doğuda İran, batıda Mısır, güneyde ise Umman-Aden Körfezi ile Yemen’i içine alan bölge Ortadoğu olarak ifade edilmektedir.

Ortadoğu coğrafyası, zengin enerji kaynaklarına sahip olması nedeniyle birçok devletin üzerinde hakimiyet kurmak istediği bir bölgedir. Jeopolitik önemi nedeniyle de Ortadoğu küresel güçler arasında güç mücadelesinin yaşandığı bir bölge olmuştur. Ortadoğu Jeopolitiğin unsurları;
• Coğrafi unsurlar (coğrafi konum-özellik-bütünlük, saha genişliği ve sahip olduğu stratejik kaynaklar)
• İnsani unsurlar (sosyal, ekonomik, politik, askeri, kültür) dır.

Evrensel jeopolitik mahallin ana unsurları; ABD, AB ve diğer güç odaklarını (Çin, Rusya, Hindistan) içeren ülkeler oluşturmaktadır. Ülkeler, coğrafi konumlarının Jeostratejik ve jeopolitik özellikleri aynı zamanda tehditlerle karşı karşıya kalmalarının da temel sebebidir. Ülkelerin içerisinde yer aldıkları coğrafyaları;
• Ulusların politikalarını,
• Sosyal- ekonomik- askeri yapılarını,
• Kültürlerini biçimlendirme ve yönlendirmektedir.
Ülkelerin karşılaştığı tehditlerden en çok coğrafi unsurlar etkilenecektir. Coğrafi unsurların yetersizliği tehdide açık bir durum oluşturacaktır.

Ortadoğu;
• Kara sınırları bakımından Asya’nın batısını, Afrika’nın kuzeyini, Avrupa’nın doğusunu
• Deniz sınırları bakımından da Akdeniz’in güneyi ve doğusu, Karadeniz ve Hazar’ın güney kıyılarını kapsamaktadır.
• İç deniz (Kızıldeniz, Basra) ve körfezlerin önemli bir bölümü bu bölgede yer almaktadır.
Yani; Tüm bu alanları içinde barındıran Ortadoğu’nun, dünya ana kıtasının kesişim noktasında yer aldığı görülmektedir. Dünyadaki dokuz önemli deniz yolu geçişinin beşi;
• Akdeniz’i Karadeniz’e bağlayan İstanbul ve Çanakkale boğazı,
• Akdeniz’i Hint Okyanusuna bağlayan Süveyş Kanalı,
• Basra Körfezi’ni Hint Okyanusuna bağlayan Hürmüz Boğazı ile Aden Boğazı,
• Cebelitarık bir kıyısıyla bu coğrafyanın içindedir.

Petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının jeopolitiği, sadece bu kaynakların bulunduğu alanları değil, enerji ile ilgili arz ve talep ilişkisinin çevrelediği tüm coğrafi unsurları da kapsamaktadır.
Zengin enerji kaynaklarına sahip Ortadoğu, bu kaynakları satın alabilecek küresel güçlerin mücadelelerinin merkezinde yer almaktadır. Ortadoğu’nun sahip olduğu jeoekonomik özellik, bu alanın sömürge rekabetinden en derin etkilenen bölgelerin başında gelmesine yol açmıştır. Günümüzde Petrol bütün ülkelerin dış politikalarının unsurlarından birisi olma değeri kazanmıştır.

Günümüz enerji jeopolitiğinin şekillenmesinde ABD ile birlikte ekonomisi büyük bir hızla gelişen, Çin başta olması yanında AB, ABD, Çin ve Japonya günümüzün en büyük enerji tüketim odaklarıdır. Petrolün bir diğer mücadele alanı dağıtım yollarıdır. Bu yollar,
• Hazar Denizi ve Orta Asya petrol ve doğalgazının Akdeniz’e ,
• Hint Okyanusu, Pasifik veya Rusya ile Karadeniz üzerinden Avrupa’ya akıtılması meydana getirmektedir.

Ortadoğu’da Enerji Mücadelesi
Devletlerin temel amaçları, enerji kaynaklarına sahip olmak, üretimini elde tutmak, taşıma güzergahlarını denetim ve kontrol altında bulundurmaktır. Geçmişte yaşanan olayların arkasında enerji kaynaklarının elde edilmesi, kullanılması ve nakledilmesi ile ilgili çıkar çatışmalarının olduğu görülmektedir. Ortadoğu toprakları; Zengin petrol yatakları sayesinde dünya coğrafyasının kilit noktası haline gelmiştir. Petrole duyulan ihtiyacın süratle arttığı günümüzde petrol savaşları halen devam etmektedir.

Petrol en çok Ortadoğu ülkelerinde üretilirken en az bu bölgede tüketilmektedir. ABD için bölgenin siyasal, sosyal ve ekonomik yönü, burayı vazgeçilmez kılmaktadır. ABD’nin stratejik ortağı İsrail’in bölgedeki varlığı, bölgedeki ülkelerle ABD arasındaki çıkar ilişkileridir.

Kısıtlı enerji kaynaklarına sahip olan gelişmiş ülkeler kalkınmalarını sürekli kılmak için petrole bağımlı bir yapı oluşturmuşlardır. Global petrol talebi yılda ortalama %3 artmaktadır. Mevcut endüstriyel gelişmeler dikkate alındığında yakın gelecekte günlük petrol ihtiyacının 100 milyon varili aşması beklenmektedir. Bu talebin büyük bir kısmı ABD, AB ile yüksek sanayileşme hızına sahip Çin ve Hindistan arasında tüketilmekte olması petrol rezervleri konusunda küresel güçler arasında ciddi bir rekabet olacaktır.

Bulunduğu günden itibaren stratejik ö nemi sürekli artan bir meta olan petrol, sahip olduğu ekonomik boyut ile birlikte bu maddeye ulaşabilmek ve devamlılığını sağlayabilmek için kullanılan politik araçlar arasında bir ilişkinin oluşmasına yol açmıştır.

ABD BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) bölgenin batılı ülkeleri tehdit edecek potansiyel tehlikelerden arındırılması, enerji kaynaklarının ile enerji nakil hatlarının kontrol ve denetim altına alınması ve İsrail’in güvenliğinin sağlanmasını amaçlamaktadır.

ABD’nin çıkarları gereği; İsrail’in egemenliğini devam ettirmesi, hukuksal ve topraksal güvenliğinin sağlanması, petrol ve doğalgaz kaynaklarının AB ülkelerine sorunsuz bir şekilde ulaştırılması ve enerji ulaşımının istenmeyen güçlerin eline geçmemesidir.

Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının ABD kontrolünde olması için ABD’nin temel stratejisi, Arap Yarımadasının ve petrolünün korunma altına alınmasını sağlamaktır. Körfez petrolünün batılı ülkelere ucuz fiyatlarla satılmasının devamı, sanayileşmiş bu ülkelerin gelecekte ki refahları açısından hayati öneme sahiptir.

Enerji kaynakları, Rusya ile Ortadoğu ülkelerini rekabete sürüklerken aynı zamanda işbirliğine de itmektedir. Ortadoğu’da istikrar sağlanmadıkça, petrol ve gaz fiyatları yükselmekte, bu da Rusya’nın enerji gelirlerini artırmaktadır.

Ortadoğu bölgesinde etkinliğini arttırma çabasındaki Rusya, İran ve Suriye ile politik ve ekonomik işbirliği içerisindedir. Rusya, bu ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmakta ve aynı zamanda Cezayir, Filistin, Suudi Arabistan, Mısır ve Yemen’le de karşılıklı çıkar ilişkisi içindedir. Rusya’nın Suriye ile olan bağlantısı İsrail ile aralarındaki bağları zayıflatmıştır. Bölge ülkeleriyle karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan bir politika izleyen Rusya için Ortadoğu politikalarında İran ve Suriye önemli bir yer tutar.

Ortadoğu’daki hidrokarbon kaynaklarının güvenli bir şekilde temin edilmesi küresel güçler nezdinde burayı önemli bir alan haline gelmiştir. Çin’in Ortadoğu’da rakip olarak petrol arama çalışmaları ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar vermektedir. Çin devleti İran ve Suudi Arabistan ile enerji anlaşmaları yaparak ABD’ye karşı avantaj elde etmiştir. İran ise stratejik ve siyasi avantaj elde etmek için Çin ile işbirliğine girmiştir.

Enerji kaynaklarını arttırma ve çeşitlendirme gayretinde olan Çin’in artan enerji ihtiyacı temininde Orta Asya’dan yapılacak nakillerde kendini daha emniyetli hissetmektedir. Çin devletinin, ekonomik büyümesini sürdürmesi enerji güvenliğine bağlı bulunmaktadır.

Çin tükettiği petrolün %50’den fazlasını ithal etmekte ve ithal ettiği petrolün yarısını da Ortadoğu ülkelerinden temin etmektedir. Küresel güçler, enerji kaynakları ve güzergahları üzerinde denetim kurma girişimleri, güçler arasındaki rekabeti artırmaktadır.

İran doğalgazının enerji güvenliği, AB ülkeleri için büyük önem arz etmektedir. Rusya-İran doğalgaz alanında işbirliğinin bir kartel oluşturabilme potansiyeline sahip olması da İran’ın jeopolitik önemini arttırmaktadır. İran, hem Rusya ile çıkar ilişkilerine girmekte hem de bölgedeki dengeleri iyi analiz eden bir yaklaşım sergileyerek Ortadoğu’nun siyasal eliti üzerindeki kaygıları dağıtmak suretiyle ABD’yi dışlama çabalarını etkisizleştirmektedir.

Sonuç olarak; Dünya nüfusunun artışı ve sanayinin hızlı gelişmesi enerji kaynaklarına olan talebi de arttırmaktadır. Özellikle petrol ve doğalgaz dünya devletlerinin vazgeçemeyeceği bir kaynak olup pek çok ülkenin hakimiyet kurmak için yarıştığı bu coğrafyadaki Ortadoğu bölgesinin küresel güçlerin mücadele alanı olmasının nedeni hidrokarbon kaynaklarının varlığıdır.

Körfez Bölgesinin Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjinin %50’sini, Japonya’nın ihtiyacının ise %70’inden fazlasını temin etmesi, dünya petrol rezervlerinin %65’inden fazlasının Körfezdeki 7 ülkenin toprakları içinde yer alması ve bu ülkelerin ihracatlarının bir bölümünün Körfezden yapılması, bölgenin jeopolitik önemini ortaya koymaktadır.
ABD, gerektiğinde ekonomik dengelerle oynamak ve rakiplerine baskı yapmak için petrol denetimini ele geçirmek istemektedir. Böylece, Enerjiye ihtiyaç duyan ülkeler istedikleri enerjiye ulaşabilme konusunda ABD’ye bağımlı olacaklardır.

Ortadoğu, Doğu Akdeniz’in kontrolünü sağlaması ve Hazar bölgesi enerji kaynaklarının Batıya iletilmesi açısından büyük öneme sahiptir. ABD; Irak ve Suriye gibi ülkelerin güçlü olmaması için bölgede küçük devletler kurmayı çıkarlarına uygun görmektedir. ABD, AB ülkelerinin Ortadoğu’da söz sahibi olmasını istememektedir. AB ülkelerinin Ortadoğu politikalarına ABD sıcak bakmamakta ve karşı politikalar geliştirmektedir.

Rusya denizlere ulaşma, petrol güzergahını kontrol etme ve enerji alanındaki etkinliğini devam ettirmek için Ortadoğu’da çıkarları doğrultusunda politikalar üretmekte ve bu bölgedeki mücadele de önemli rol oynamaktadır. Ortadoğu’daki güç mücadelesi alternatif enerji kaynakların geliştirilmesi ve bu kaynakların kullanılması gerçekleşene kadar devam edecektir.

DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNİN ÖNEMİ
Tarihsel önemi olan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafya olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ekonomik ve kültürel zenginliğe sahiptir. Bölgenin Petrol ve madenlerin zengin olması yanında birçok akarsuya ve güneş enerjisi yoğunluğuna sahiptir. GAP(Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında birçok baraj ile birlikte petrol rafineri tesisi kurulmuştur.

Maden ve enerji potansiyeli açısından büyük önem taşıyan bölgede, madencilik sektörünün canlandırılması halinde bölgenin ekonomik ve toplumsal yaşamı üzerinde son derece olumlu etkileri olacağı açıktır. Bölgede ki enerji kaynaklarının, istihdam ve katma değer yaratan yatırımların yapılması gelecekteki enerji arz güvenliğimiz açısından büyük önem arz etmektedir.

Gelişmiş ülkeler enerji bölgelerine yaptıkları müdahale ve işgaller sonucu gelişmelerini sürdürmektedir. Gelecekte de enerji kaynak ve nakil hatlarını kontrol eden güçler dünyada güç olma iddialarını sürdürmeye devam edeceklerdir.

Ülkelerin çatışmasında Petrol ve doğalgaz kaynaklarının kontrolü konusu temel etkendir.
Bölgede yaşanan çatışmalar, diplomatik baskılar, milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olaylarının, enerjinin üretildiği yerlerde veya enerji nakil hatlarının geçtiği yerlerde yaşanması tesadüf değildir.

Sonuçta zaten tükenmekte olan fosil kaynaklara alternatif enerji kaynakları üzerindeki rekabet tüm ülkeleri olumsuz etkilemektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin 3 ayağı var.
1.Ülkemiz petrolünün %95’i, yeraltı ve yerüstü madenlerimiz bu bölgede,
2. Ülkemizdeki su yoğunluğunun %65’i bu bölgede,
3.Yıllık bazda Güneş ışınları en fazla bu bölgede,
Olması küresel sermayenin iştahını kabartıyor. Tüm bu adımları ana hatlarıyla ele alalım.

1.Enerji kaynakları(Petrol, Doğalgaz)ve madenlerimiz; Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz zengin petrol ve doğalgaz rezervine sahip ülkelere komşu konumundadır. Doğu-Batı enerji koridorunda petrol ve doğalgaz boru hattı güzergâhlarının geçtiği bu bölgelerde;
• Hazar petrolünü Akdeniz’e taşıyan BTC(Bakü-Tiflis-Ceyhan) petrol boru hattı,
• Azerbaycan doğalgazını ülkemize taşıyan Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı,
• Irak petrolünü Akdeniz’e taşıyan Kerkük- Yumurtalık ham petrol boru hattı ve
• İnşaatı devam eden Trans-Anadolu, kısa adı TANAP doğalgaz boru hattı

TANAP ile ülkemizin enerji ihtiyacının yanı sıra Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlamaktadır. TANAP, yapımı halen devam eden TAP (Trans Adriyatik Boru Hattı)’a bağlanacaktır. TAP’ın da tamamlanmasını takiben Avrupa’ya gaz sevkiyatına başlanacaktır. 2026 yılında Toplamda 32 milyar m3 doğalgaz ve 120 milyon ton ham petrol taşıma kapasitesine ulaşacak söz konusu boru hatları Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin önemini daha da artırmaktadır.

Türkiye, sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik öneminden dolayı bu bölgelerimiz geçmişten günümüze dünya enerji piyasalarının ve siyasetinin ilgi odağı olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Doğalgaz ve petrolde dışa bağımlılığımız oldukça yüksektir. Doğalgaz tüketimimiz 48 milyar m3’ü, ham petrol tüketimimizde yaklaşık 33 milyon tonu aşmıştır. Yaklaşık olarak doğalgazda %99.2, petrolde ise %90 oranında bir ithalat bağımlılığımız bulunmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz yerli enerji kaynakları üretimi bakımından da büyük öneme sahiptir. Keban, Karakaya ve Atatürk barajları başta olmak üzere bölgenin hidroelektrik potansiyeli kullanılarak yaklaşık 6400 MW’lık elektrik üretim kapasitesi oluşturulmuştur. Ülkemiz enerji tüketiminin %10’u bu bölgelerdeki barajlardan karşılanmaktadır.

Zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelere komşu olan ülkemiz, kaynak ülkelerle tüketici ülkeler arasında doğal bir köprü oluşturmaktadır. Bir enerji ithalatçısı ve bölgesel üreticiler için büyük bir piyasa olan Türkiye’nin önemi, bu konumunu bir doğalgaz ticaret merkezi oluşturma isteğinde yatmaktadır. Bu durum; Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerdeki hidrokarbon kaynaklarının LNG, sıvılaştırılmış doğalgaz olarak ülkemize ulaşarak ve burada bir merkezde toplanarak hem ülke içine hem de dünyaya erişimi konusunda büyük bir potansiyel olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda yaklaşık 1850 km. uzunluğunda Trans Anadolu kısa adı TANAP doğalgaz boru hattı planlandığı şekilde devam etmektedir.

MTA’nın başarılı çalışmalarıyla 1935-1950 yılları arasında Raman ve Garzan’da ekonomik değeri yüksek petrol bulunması Türk petrol endüstrisinin kuruluşu ve gelişimi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Yaklaşık 80 yıldır aralıksız üretime devam eden Raman Sahasında Sınırlı hidrokarbon kaynakları nedeniyle bölgede gerek Türkiye Petrolleri gerekse diğer şirketler tarafından yapılan yurt içi üretim ülkemizin günlük petrol ihtiyacını karşılamaktan oldukça uzaktır.

Türkiye bölgenin yer altı zenginliğinin uluslararası pazarlara aktarılması ve aynı zamanda enerji koridoru ve enerji terminali rolünü üstlenmiştir. Türkiye’nin coğrafi olarak üç kıtaya yakınlığı nedeniyle en ekonomik geçiş güzergâhlarına sahip olması ülkemizin hem Avrasya enerji aksında önemli bir oyuncu olmasını sağlamış hem de bölgesel enerji üssü hedefinin sağlanmasına katkıda bulunmuştur.

Güneydoğu Anadolu bölgesi yer altı kaynakları açısından henüz ciddi bir araştırma ve planlama yapılmamıştır. Bu nedenle, teknolojik araçlarla donatılmış bir hava aracı ile Ülkemizin havadan manyetik etütlerinin yapılması gerekmektedir.

D-GD ve Trakya bölgesinde bol miktarda bulunan, katı organik bileşenler(şeyl, Petrollü şeyl, karojen) kayalardan “Kayagazı” elde edilmektedir. ABD’de bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ülkemiz akarsularının sulama amaçlı kullanılması ve barajların birbirleriyle boru sistemiyle birleştirilmesi gelecekte olması beklenen kuraklığın etkilerini minimize etmede önemli bir adım olacaktır.

Bölgelerimizin güneş enerjisi ve güneşlenme süresi bakımından Güneydoğu Anadolu bölgesi 2993 saat/yıl ile toplam güneş enerjisi 1460 KWh/m2 .Yıl gibi önemli bir enerji kaynağı olarak faydalanılacak bir konumda bulunmaktadır.

Türkiye’de metal ve ametal yeraltı rezervler dünya ülkeleri için çok önemli miktarlarda değildir. Buna Dünya rezervinin %73’üne sahip olduğunu krom cevherlerimiz rezervi Dünya krom rezervinin %1.5’u bile değildir.

Bütün metal ve ametal maddeler ihracatımızın, Türkiye’nin bütün ihracatı içindeki oranı %3’den daha azdır. Ancak Güneydoğu Anadolu bölgesi varlığı belirlenmiş birçok metal ve ametal yataklar bulunmaktadır.

Diyarbakır-Kulp’ta daha önce ortaya çıkartılmamış birçok demir ve bakır cevherleşme alanları tespit edilmiştir. Küresel sermaye tarafından ruhsatlandırılan bu bölgede sağlıklı bir araştırma yapılamıyor. Sermaye grupları sadece en zengin kısımlarını işletip gerisini arazide bırakmaları milli servet kaybına yol açmaktadır. Devletin D-GD Anadolu bölgesindeki küçük ölçekli madenlerin çıkarılması için bir maden alım politikası geliştirmesi gerekmektedir. Bölgede yaygın olduğu bilinen; Demir, mangan, krom, bakır, barit gibi madenlerin devlet denetim ve kontrolünde olacak şekilde planlanmalıdır.

Son yıllarda Doğu-Güneydoğu Bölgelerimize İrlandalı, Avusturalyalı yatırımcı başta olmak üzere yabancı yatırımcı ilgisi artmıştır. Bu yatırımcıların hepsinin iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu şirketler, şirketlerini kendi ülkelerinde borsaya kota etmekte, birkaç analiz, sondaj vb. sonrası milyonlarca ton rezerv beyan ederek hisse değerlerinin yükselmesini sağlamaktadır. Fiyatlar iyi bir değere yükselince kendi hisselerini satıp ortadan yok olmaktadırlar. Bu şekilde D-GD’da terk edilmiş çok maden ruhsatı bulunmaktadır. Şirketin borçlu olduğu birçok yerli esnaf da alamadıkları paraları nasıl tahsil edeceklerini bilememektedirler.

Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölgesi maden potansiyeli
Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgesi oldukça zengin maden rezervlerine sahiptir. Geniş bir coğrafyaya sahip bu bölgede onlarca çeşit endüstriyel hammadde ve maden sahaları mevcuttur. Bunlar;

Demir; Bölgede işletilen ya da işletilmeyen Toplam 2.047.881.027 ton demir cevheri bulunmaktadır. Türkiye’nin önemli orandaki demir yatakları Sivas, Malatya ve Erzincan üçgeninde bulunmaktadır.

Hekimhan-Deveci sideritleri, Kuluncak-Sofular ve Hekimhan- Hasançelebi manyetit yatakları Türkiye’nin uzun yıllar ihtiyacını karşılayacak rezervlere sahiptir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin toplam demir rezervi 84.291.165 tondur.

Krom; Ülkemiz kromit rezervi ve kalite bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden biridir.. Türkiye kromitleri tenör ve kalitesi bakımından dünya kromit pazarlarında söz sahibi olacak niteliktedir. Türkiye’de yılda ortalama 1-1.5 milyon ton krom cevheri üretilmekte ve büyük bir kısmı yurt dışına ihraç edilmektedir. Sadece Elazığ İli dahilindeki krom yatakları Türkiye’nin Krom rezervinin %45’ine karşılık gelmektedir.

Bakır, Kurşun, Çinko; Doğu Anadolu Bölgesi bakır-kurşun-çinko madenleri açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Malatya, Elazığ, Erzurum, Bingöl, Bitlis ve Hakkari de irili ufaklı birçok cevherleşme bulunmaktadır.

Fosfat; Fosfat rezervleri apatitli manyetit potansiyelidir. Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgesi fosfat yataklarındaki fosfat ve demir birlikte zenginleştirme işlemi uygulanarak işletilmesi halinde ekonomik değer kazanmış olacaktır.

Profillit; Dünyanın önemli yatakları arasında bulunmaktadır. Seramik, boya, lastik ve kozmetik ürünlerinde dolgu maddesi olarak kullanılmaktadır. Rezerv 10.672.992 tondur.

Disten; Isıya dayanıklı olduğu için refrakter sanayinde kullanılmaktadır. Toplam rezerv 2.971.945 tondur. Demir ve çelik endüstrisinde, sıcaklığı yüksek fırınlarda, büyük kapasiteli potalarda, çimento, bakır tavlama, cam ve seramik fırınlarında kullanılmaktadır. Bingöl ve Bitlis illeri çevresinde bulunan bu yataklar aktif değildir.

Perlit; İnşaat, tarım ve sanayi sektörleri ile ısı yalıtımında, seramik ve cam sanayinde, ilaç, kimya, gıda ve demir çelik sanayinde kullanılan bir maden olup D.GD Anadolu bölgesindeki toplam rezerv 4.860.432.147 tondur.

Pomza; Boya, kimya, cam, seramik, mobilya, tarım ve elektronik sanayinde kullanılır. Türkiye rezervi tahminen 2.8 milyar tondur. Bu rezerv dünya rezervinin %15’ine karşılık gelmektedir. D.GD Anadolu bölgesindeki toplam rezerv yaklaşık olarak 265.762.000 tondur.

Gelişen zaman içerisinde mutlak suret ile maden rezervlerinin sistematik olarak düzenli bir şekilde işlenip üretilmesi ve pazara sunulması gerekmektedir. Maden ürünlerinden uç ürünler elde edilecek şekilde değerlendirilmeli ve sanayi kolları buna göre geliştirilmelidir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınması, maden potansiyellerinin değerlendirilmesi ile mümkündür. GAP projesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi için nasıl önemli ise Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınması için de madencilik de o kadar önemlidir. Bu amaçla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki madenler genel olarak değerlendirildiğinde,

Malatya bölgesinde Türkiye’nin tek Profillit yatakları vardır. 20.222.000 ton rezerv olduğu düşünülmektedir.
• Hekimhan – Deveci bölgesinde 40.000.000 ton %38 – 52 Fe tenörlü cevher
• Hekimhan – Karakuz bölgesinde % 40-55 Fe tenörlü 15.000.000 ton demir cevheri
• Kuluncak bölgesinde düşük tenörlü 42.000.000 ton demir cevheri varlığı ortaya konulmuştur..

Elazığ bölgesinde en bilinen maden potansiyeli Krom ve Bakırdır. Krom cevheri 7 Milyon ton rezerve sahip iken sondaj geliştirme çalışmaları ile cevher 12 Milyon tona çıkarılmıştır.
• Keban bölgesinde Kurşun – Çinko varlığı tespit edilmiştir. Yaklaşık rezervin 1.000.000 ton kadar olduğu düşünülmektedir.
• Maden ilçesi sınırları içerisinde uzun yıllardan beri üretimi devam eden Bakır işletmesi mevcuttur. 14.650.000 ton rezerv varlığı ortaya konulmuştur. Rezervin % 80 i işlenmiştir.
• Sivrice bölgesinde düşük tenörlü bakır cevherleşmeleri tespit edilmiştir. 5.000.000 ton rezervden bahsedebiliriz.
• Keban bölgesinde Florit yatağı mevcuttur.
• Alacakaya ilçesi sınırları içerisinde Elazığ Vişne mermeri vardır. 40.500.000 ton rezervden bahsedebiliriz. Hala işletilmektedir.
• Karakoçan ilçesi sınırları içinde Kolan bölgesinde termal amaçlı sıcak su mevcuttur. Suyun ortalama sıcaklığı 41derece civarındadır.

Tunceli bölgesinde, bakır, kurşun, çinko ve altın cevherleşmelerine rastlanmasına rağmen terör olayları nedeniyle detay çalışma yapılamamıştır, ancak ciddi oranda bakır, kurşun, çinko ve altın rezervi varlığından söz edilebilir. Ayrıca Mazgirt, Nazmiye, Pülümür sınırlarında düşük rezervli krom ve Alçıtaşı rezervleri de tespit edilmiştir. Tuğla, kiremit için Akpazar bölgesindeki rezerv 24.000.000 tondur.

Bingöl bölgesinde,
• Manyetit’li demir cevherleri tespit edilmiştir. Cevherin 300.000.000 ton olduğu düşünülmektedir.
• Karlıova bölgesinde düşük kalori değerli Kömür rezervi varlığı bilinmektedir.
• Ilıca bölgesinde Sıcak su tespit edilmiş ve özel sektör tarafından işletilmektedir.

Diyarbakır bölgesinde, Demir, Kurşun, Çinko, Bakır yatakları varlığı bilinmekte olup zaman zaman işletilmiştir.
• Hazro, Hani, Çermik ve Çüngüş bölgeleri Mermer rezervlerinin ciddi boyutta olduğu yerler olup bu sahalar özel sektör tarafından işletilmektedir.
• Hazro bölgesinde varlığı tespit edilen taşkömürü rezervi yaklaşık 2 Milyon tondur.
• Barit ve Baryum varlığı Dicle bölgesinde vardır.
• Çınar bölgesinde tespit edilen fosfat madeninin rezervi yaklaşık olarak 20 milyon tondur.

Mardin bölgesinde,
• Tuğla kiremit hammaddesi 3 milyon ton rezerv, fosfat 260 milyon ton rezerv mazı dağı bölgesinde tespit edilmiştir.
• Bölgede %8 -15 P2O5 içerikli 4.600 ton uranyum mevcuttur.
• Çimento Hammaddesi olarak Yaklaşık 16 milyon ton kireçtaşı rezervi tespit edilmiştir.
• Bölgede Kuvars kumu olarak yaklaşık 17 milyon ton rezerv tespit edilmiştir.

Siirt bölgesinde,
• Madenköy de hala işletilmekte olan bakır madeni 26 milyon ton rezerv tebiti yapılmıştır.
• 15 milyon ton rezerve sahip Barit ve Siderit cevheri tespit edilmiştir.
• Baykan bölgesinde Asbest, Biliris bölgesinde ise sıcak su tespit edilmiştir.

Şanlıurfa bölgesinde, bazalt kökenli kayaçlar mevcut olup, ponza ocakları varlığı tespit edilmiştir. Sıcak su kaplıcaları bölgede mevcuttur. Özel sektör tarafından işletilmektedir.

Şırnak bölgesinde,
• Çevrede 6 milyon ton civarında asfaltit rezerv olduğu düşünülmektedir.
• Silopi bölgesinde 47 milyon ton asfaltit rezerv tespit edilmiştir.
• Hısta bölgesinde sıcak su kaplıcası vardır.

Batman bölgesi, Tuğla kiremit hammaddesi olarak rezervler tespit edilmiştir. bölgenin en büyük enerji potansiyeli petroldür.
• Raman bölgesi petrol üretimi,
• Garzan bölgesi petrol üretimi.

Erzurum bölgesi, metalik madenlerce zengin illerimizden biridir. Özellikle bakır, molibden, krom ve civa cevherleşmelerinden söz edilebilir. Düşük tenörlü 74.000.000 ton bakır cevherleşmesi vardır.
• Aşkale bölgesinde 15 milyon ton tuğla kiremit rezervi,
• Pasinler ilçesinde 15 milyon ton Perlit rezervi vardır.
• Oltu, Aşkale, Narman ve Tortum ilçelerinde 20 milyon ton civarında Jips rezervi tespit edilmiştir.
• Oltu ilçesinde Oltu taşı mevcut
• İlin büyük bölümünde Linyit yatakları görülmüştür.
• İlçelerin ayrıca sıcak su oluşumları vardır.

Kars bölgesinde meydana gelen oluşumlar Erzurum ile bağlantılı olarak devam eden zuhurlardır. Aynı şekilde bakır, krom cevherleşmelerini görmek mümkündür.

Ağrı bölgesinde,
• Doğubeyazıt’da ağırlıklı ponza yatakları varlığı görülmüştür. 3 m3 civarında olduğu düşünülmektedir.
• Hayrangöl civarında linyit rezervleri tespit edilmiştir.
• Diyadin bölgesinde sıcak su mevcut olup çok geniş bir alanda varlığını gösterir. Termal tesis olarak işletilmektedir. Ancak jeotermal enerji olarak kullanılmaya müsaittir.
• Diyadin bölgesinde çok ciddi altın rezervi varlığı tespit edilmiştir. Yaklaşık 100.000 ton külçe altın elde edilecek rezerv varlığı tespit edilmiştir.
• Diyadin bölgesinde, Onix mermeri üretilmektedir. Yaklaşık 720 ton m3 rezerv olduğu düşünülmektedir.

Muş bölgesinde,
• Alçıtaşı tespit edilmiştir. 3 milyon ton civarında rezerv tespit edilmiştir.
• Barit yatakları Bilir köyü civarındadır. 900 bin ton civarında rezerv tespit edilmiştir.
• Tuğla kiremit için yaklaşık rezervin 22 milyon ton olduğu ortaya konmuştur.

Hakkari bölgesinde, Kurşun – çinko, krom sahaları vardır.
• Titanyum varlığı aynı şekilde tespit edilmiştir. 351 ton kadar olduğu düşünülmektedir. Ancak detay çalışmalar yapılamamıştır. Yapılacak olsa rezervler daha çok artacaktır.
• Sarıtaş bölgesinde sıcak su yatakları vardır. Termal olarak kullanılmaktadır.

Van bölgesinde, demir-bakır-kurşun yataklarından bahsedilebilir. Ayrıca sıcak su kaynaklarının varlığı da ortaya konulabilir. Sıcak su kaynakları özellikle jeotermal enerji üretilmesi açısından öncelikli olarak değerlendirilmelidir.
• Perlit yatakları mevcuttur. 370 milyon ton rezerv tespit edilmiştir.
• Tuğla kiremit hammaddesi olarak 30 milyon ton civarında rezerv tespit edilmiştir.

Sonuç olarak; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, maden potansiyeli açısından zengin olmasına karşın, bölgedeki jeopolitik durum ve bölgede yaşayan insanlardan kaynaklı olarak istenildiği gibi üretime katılamamıştır. Mevcut maden potansiyellerinin yeterli düzeyde değerlendirilmesi için Devlet katkı ve teşviklerinin de yer aldığı yeni maden politikaları geliştirilmelidir. Günümüzde küresel güçlerin denetim ve kontrolünde olan tüm enerji kaynaklarının devletin denetimine alınması gerekmektedir. BOP projesinin ana hedefleri arasında bu kaynakların zenginliği yer almaktadır.

2. Sınır aşan sular kapsamında Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölgesinin önemi
Türkiye’deki havzalardan 6 tanesi sınıraşan sular kapsamında yer almakta olup bunların toplam su potansiyeli (66,4 milyar m3/yıl), ülkenin toplam brüt yüzey suyu potansiyeli (186 milyar m3)’nin yaklaşık %36’sına karşılık gelmektedir. Ülkemizin coğrafi konumu dikkate alındığında Sınır aşan sular büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye, Fırat Nehrinden tamamen, Fırat ve Dicle nehrinin kollarından ise kısmen ve kendi imkanlarıyla gerçekleştirerek bitirmiş olduğu baraj tesisleri ile bu nehirlerin Türkiye, Suriye ve Irak’ta meydana getirebileceği su taşkınlarını minimuma indirmiştir.

Ortadoğu’da gün geçtikçe artan su sıkıntısı sorununa yönelik olarak, ülkemiz akarsularının sınır aşan bölümünün ulaştığı Irak ve Suriye devletleri, ülkelerine ulaşan akarsu miktarı konusunu uluslararası boyut da tartışmaya açmışlardır. Bu durum, gelecek yıllarda komşu ülkeler Irak ve Suriye ile Türkiye arasındaki sorunların temelini oluşturacaktır.

Modern teknolojinin sunduğu imkanlar sosyal ve ekonomik faydaları yanında sosyal, çevresel ve politik sorunlara da sebep olmaktadır. Bu sorunların çözümünde uluslararası bir standart geliştirilememiştir. Çünkü; Teknik üstünlük, ekonomik güç ve politik algı çalışmaları yoğun olan ülkeler sorun giderici bir standardın oluşmasını engellemektedir.

Buna rağmen; Sınır aşan sular konusunda bazı ülkeler arasında ikili-uluslararası anlaşma veya protokol yapılmak suretiyle geçici çözüm yolu denenmektedir. Ancak; birçok ülkenin bu konuda çatışma ve anlaşmazlık içerisinde olmaları sonucu, muhatap ülkeler arasında ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği imkanları ortadan kalkmıştır.

Su kaynaklarının sabit olması ancak nüfusun sürekli artması nedeniyle gelecekte, su kaynaklarının kullanımı ve kalitesini etkileyecek en önemli faktörün artan nüfus olduğu aşikardır. Ülkemiz bu sorunu yaşamakta ayrıca sınır aşan sular problemi ile uğraşmak zorundadır.

Sınır aşan nehirlerimizden Meriç ile kaynağı Türkiye olan Çoruh, Aras, Asi, Fırat ve Dicle olup bu nehirlerin Türkiye, Irak ,Suriye ve kısmen İran’dan kaynaklanan toplam 85 milyar m3/Yıl su potansiyeli mevcuttur.

HES’nin etkisi; Doğu Anadolu Bölgesindeki Karasu ile Murat Suyu birleşerek Fırat Nehrini oluşturmakta ve 2330 km sonra Dicle Nehri ile beraber Şattül Arap adını almaktadır. Keban Barajı’nın kurulduğu akarsuların Türkiye sınırını terk ettiği noktada ortalama 31,6 milyar m3/yıl akım gerçekleşmektedir. (Mevsimsel farklılıklar bu oranda değişikliğe sebep olabilir.) Fırat Nehri ile Suriye ve Irak sınırında ortalama 35 milyar m3/yıl akım gerçekleşmektedir.

Türkiye’nin Fırat Nehri üzerinde gerçekleştirdiği aktif barajlar Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış olup yağışlı yıllarda ihtiyaç fazlası sular bu havzalarda biriktirilmekte ve kurak yıllarda kullanılmakta olması su taşkınlarını önlenmektedir. Suriye’de ki Tabka Barajı’nın bölge topoğrafik koşullar ile buharlaşma kayıpları göz önüne alındığında Türkiye’deki barajların sağladığı düzenli suyun önem ve değeri anlaşılacaktır.

Sınır aşan suların tarımda kullanımı sorunu; Türkiye su potansiyelinin %70’inden fazlasını sulama amaçlı kullanmaktadır. Suriye ve Irak’ta da sulama konusunda suya çok fazla ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek arazi miktarını bilimsel veriler ışığında tespit etmiştir. Ancak, Suriye ve Irak bu konuda çelişkili ve abartılı taleplerde bulunmaktadır.

Sınır aşan ülkelerin su talebi; Atatürk barajının dolum işlemleri amaçlı olarak Türkiye ve Suriye arasında 1987 yılında yapılan protokol halen devam etmektedir. Protokol gereği ortalama 16 milyar m3/yıl suyun verilmesi taahhüt edilmiştir. Daha sonra Suriye ile Irak arasında yapılan anlaşma çerçevesinde, bırakılan su miktarının %42’sinin Suriye, %58’inin ise Irak’ta kullanılması konusu iki ülke arasında bir protokole bağlanmıştır. Protokol gereği, Fırat’tan Suriye’ye gitmesi gereken su miktarı (6,6 milyar m3/yıl Türkiye’den olmak üzere) 10 milyar m3/yıl, Irak’a gitmesi gereken su miktarı ise 9,2 milyar m3/yıl tür.

31,4 milyar m3/yıl su, Dicle Nehri’ne Irak topraklarında katılmakta olup, Türkiye ve Suriye’nin kullanımlarından sonra, Irak’a 43,9 milyar m3/yıl su intikal etmektedir. Fırat nehrinden tahsis edilen 9,2 milyar m3/yıl su ile birlikte Irak’ın bu nehirlerden kullanabileceği su miktarı toplam 53,1 milyar m3/yıl’a ulaşmaktadır.

Irak’ın Fırat nehri, Suriye’nin ise Dicle nehri akımlarına hiçbir katkısı yoktur. Türkiye, Irak ve Suriye ülkelerinin Dicle nehrinden kullanmayı planladığı su miktarı Dicle nehrinin toplam su potansiyelinin %107’si, Fırat nehri için ise %147 oranındadır. Ancak; Suriye ve Irak’ın Fırat Nehrinden talep ettiği su miktarı %98 olup hemen hemen Fırat nehrinin toplam su potansiyeline eşittir. Talep edilen %98’lik oranın, %90’ının Türkiye sınırları içinde olmasına rağmen böyle bir talep yapılabilmektedir.

Türkiye’nin bu haksız taleplerin ortadan kaldırılması için uluslararası hukuk çerçevesinde; akılcı, makul ve hakkaniyet çerçevesinde kıyıdaş ülkeler arasındaki problemlere kazan-kazan çözümünü uygulamalıdır.bu konuda ilgili ülkelerden oluşturulacak uzman bir ekibin ülke ihtiyaçları doğrultusunda teknik bir çalışma yapmaları gerekmektedir. Uygulanacak yöntem bu çalışma sonucu belirlenmelidir. Bu konu da gelecekte ülkemizin uğraş vereceği sorunlar arasında yer almaktadır.

Sonuç olarak; Türkiye, Suriye ve Irak temsilcilerinden oluşan bilimsel uzman bir grubun, uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde yapacağı çalışmalar sonucunda su kaynaklarının hakça, akılcı ve optimum bir yöntemle kullanılmasını sağlayacak bir yöntem tespit etmelidir. Geleceğin petrolü su paylaşımı uluslararası boyutta ülkemizin önüne sorun olarak gelecektir.

3.Türkiye Güneş enerjisi Potansiyeli
Ülkemiz potansiyel açıdan güneş enerjisinin verimli olduğu bir ülke olup Ülkemizin güney ve doğu bölgesi verim açısından azami istifade edilen yerlerdir. GES’nin kurulacağı yerler; uygun yatırım açısından iklim ve konum kriterlerine dikkat edilerek seçilmelidir.

Türkiye’nin 36-42 Derece Kuzey enlemlerinde bulunması nedeniyle güneş ışınlarının yoğun olduğu bir konuma sahiptir. Türkiye’de yıllık güneşlenme süresi 2640 saattir. Bu değere bakıldığında m2 başına 1.311 kWh enerji potansiyelinin olduğu görülmektedir.

Türkiye’de yıllık güneşlenme süresi 2640 saattir. Bu değere bakıldığında m2 başına 1.311 kWh enerji potansiyelinin olduğu görülmektedir.
Türkiye’de GES için Verimli Bölgeler
• Güneydoğu Anadolu bölgesinde yıl boyunca 2.993 saat
• Akdeniz bölgesinde 2.956 saat
• Doğu Anadolu bölgesinde 2.664 saat
• İç Anadolu bölgesinde 2.628 saat
• Ege Bölgesinde 2.738 saat
• Marmara bölgesinde 2.409 saat
• Karadeniz bölgesinde ise 1.971 saat

Yıllık güneşlenme süresi vardır. Bu verilerin ışığında en düşük m2 toplam güneş enerjisi Karadeniz bölgemizde m2’ye 1.120 kWh en yüksek Güneydoğu Anadolu bölgemizde yıllık m2 başına 1.460 kWh Enerji potansiyelinin olduğu görülmektedir.

Ges Projeleri için; GES’nin Kurulacağı Bölgenin iklimi, rakımı, güneşli gün sayısı, karlı ve yağışlı gün sayısı gibi coğrafi durumu dikkate alındığında G.Doğu Anadolu bölgesi Türkiye yenilenebilir enerji kaynağı açısından oldukça verimli bir bölgedir.
Güneş enerjisini en çok kullanan ülkeler;
Ülke Üretim (MW) Toplam tüketimin
1 Çin 204,7 % 3,9
2 Amerika Birleşik Devletleri 75,9 % 2.0
3 Japonya 63,1 % 7,6
4 Almanya 49,2 % 8,6
5 Hindistan 45,8 % 7,9
6 İtalya 20,8 % 7,5
7 Avustralya 15,9 % 8,1
8 Birleşik Krallık 13,3 % 4,0
9 Güney Kore 11,2 % 3,1
10 Fransa 9,9 % 2,4
11 ispanya 8,7 % 4,8
12 Hollanda 6,7 % 3,6
13 Türkiye 5,9 % 5,1
14 Vietnam 5,6 % 1,4
15 Ukrayna 4,8 % 1,3
16 Brezilya 4,5 % 1.7
17 Belçika 4,5 % 5,7
18 Meksika 4,4 % 2,6
19 Tayvan 4,1 %3,5
20 Kanada 3,3 % 0,6
21 Tayland 2,9 % 2,3
22 Yunanistan 2,7 % 8,1
23 Şili 2,6 % 8,5
24 Güney Afrika 2,5 % 1,4
25 İsviçre 2,5 % 3.6
26 Çek Cumhuriyeti 2,1 % 3,5
27 Birleşik Arap Emirlikleri 1,7 % 1,3
28 Mısır 1,6 % 1,3
29 Avusturya 1,5 % 2.0
30 Romanya 1,3 % 2.8
31 Pakistan 1,3 % 2,1
32 Polonya 1,3 % 2,3
33 Macaristan 1,2 % 1,3
34 İsrail 1,1 % 8,7
35 Bulgaristan 1,1 % 3,8
36 Danimarka 1,1 % 2,9
37 Rusya 1,1 % 1,3
38 Ürdün 1,1 % 1,3

Türkiye Üretimin %5.1’ini tüketimde kullanmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyaya bakıldığında, Türkiye ışınım oranları noktasında dünyanın “yatırım yapılabilir” sayılı ülkelerinden birisi olduğu görülecektir. AB ülkelerine bakıldığında Türkiye ile eşdeğer ışınıma sahip tek ülke İspanya ve kısmen de İtalya’dır. Ancak güneş enerjisinden yararlanma oranımız oldukça düşüktür.

WWF(Dünya Doğayı Koruma Vakfı-World Wide Fund for Nature)’in yayımladığı Güneş Atlası, dünyanın yedi farklı bölgesinde elektrik ihtiyacının tamamının güneş enerjisinden karşılanması halinde, ne kadar alan gerekeceğini ortaya koymuştur.

Rapora göre, Günümüz teknolojisi(2050 yılındaki elektrik ve enerji ihtiyacımızın neredeyse %100’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından elde etmenin mümkün olduğu belirtilmektedir) ile Atatürk Barajı büyüklüğündeki bir alanı kaplayacak güneş panelleriyle Türkiye’nin mevcut elektrik ihtiyacının tamamını karşılamak mümkündür.

Güneş Atlası, YE Kaynaklarından birisi olan güneş enerjisi için Endonezya, Fas, Güney Afrika, Hindistan, Madagaskar, Meksika ve Türkiye olmak üzere yedi farklı coğrafyadaki elektrik talebi göz önüne alınarak söz konusu talebin güneş panelleri ile karşılanması için bölgenin toplam alanının %1’inden azının 2050 yılındaki elektrik ihtiyacının tümünün karşılanması için yeterli olacağı sonucu ortaya çıkmıştır. Buna göre;

Türkiye’nin elektrik ihtiyacının tamamını karşılamak için 1.600 km² büyüklüğünde bir alanı güneş panelleriyle kaplamak gerekiyor. Bu alan, Türkiye yüzölçümünün %00.25’ine denk gelmektedir. Günümüzde fotovoltaik paneller kurarak güneşten elektrik elde eden ülkelerin başında Almanya, İspanya, Japonya, İtalya, ABD ve Çin gelmektedir.

Tüm enerji kaynaklarının, fosil yakıtları dâhil, temelinde güneş vardır. Nükleer enerji ve fosil yakıtlarının pahalılığı, güvenlik problemleri, çevreye verdiği zarar ve diğer sebeplerden dolayı yenilenebilir enerji kaynaklarından güneşten enerji elde etmek gelecek yıllarda kaçınılmaz olacaktır.

Dünya güneşlenme potansiyeli doğrultusunda, en fazla güneş enerjisi tesisi yatırımları gelişmiş ülkeler olan Avrupa ve Amerika’da yoğunlaşmasına rağmen Afrika, Avustralya ve Güney Amerika’nın güneşlenme potansiyeli çok daha fazladır.

Sonuç olarak; Küresel güçler; Ülkemizin özellikle Güney Doğu Anadolu bölgesinin,
önemli bir enerji kaynağı olan yüksek güneşlenme kapasitesine sahip olması nedeniyle gelecekte bölgemizin denetim ve kontrolüne sahip olma arzusunu taşımaktadır.

Tüm bu bilgiler ışığında Petrol, Madencilik, Su(Geleceğin petrolü) ve YE kaynağı güneş ışınlarının D.GD. Anadolu bölgesindeki yoğunluğu ve gelecekte dünya enerji kaynaklarının üretim, pazarlama konusunun küresel güçlerin denetim ve kontrolü altına alınmasının mücadelesinde;

Ülkemizin, Jeostratejik, Jeoekonomik ve jeopolitik özellikleri nedeniyle dünya coğrafya sının merkezi konumundaki bölgede yer alması, Küresel güçlerin uygulamalarından biri olan BOP projesi ile Türkiye’nin de içinde olduğu bölgede yeni devletler oluşturmak suretiyle hakimiyetlerini kalıcı hale getirmek istemektedirler. Ne yazık ki ülkemiz yönetimi küresel güçlerin bu hedefine çanak tutmaktadır.

Selam ve Saygılarımla
Cezmi Orkun
Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı
(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)

Kaynakça
Muazzez HARUNOĞULLARI
www.bp.com/statisticalreview ve enerji atlası
Davutoğlu, Stratejik derinlik. Türkiye’nin Uluslararası Konumu.
B. Ergül, N. Petrolün Uluslararası İlişkilerdeki Yeri
Engdahl, W. Petrol Para İktidar Anglo-Amerikan Politikası ve Yeni Dünya Düzeni
L. Tufan ERDOĞAN Jeoloji Yük. Müh.

Yorum bırak